Haybeden gerçeküstü aşk
Ey ahali duyduk duymadık demeyin! Bu Yılmaz Erdoğan var ya Yılmaz Erdoğan; aşklı meşkli kadınerkek ilişkisinin oyununu yazmış. Hem de öyle izlemeye alıştığımız, "Arım balım, peteğim bilsem ki öleceğim yine seni seveceğim" tonlarında değil. Daan! diye, küüt diye... En gerçeğini, en yaşadıklarımızı yazmış. Meğer aşk dediğin yedide neyse yetmişinde de aynı nakaratmış. Ben de saf saf bir yerden yırtarız sanıyordum. Yırtmak mırtmak yokmuş, bu iş baştan kokmuş işte. Salonca çok güldük halimize Güldük de oyunun asıl olayı Yılmaz Erdoğan'ın yanındaki kadınım, ayılıp bayıldığım Demet Akbağ. O edalar, ayak atmalar, bakışlar, o rahatlık... Kendisini ağzımın suyu aka aka izledim, muhteşemdi. Haa bir de kostümlere değinmeden geçemeyeceğim. Her şey siyah beyaz, hani kadın erkek gibi. Kostümleri Canan Göknil yapmış. Demet Akbağ öyle şıktı ki...Özellikle ilk sahneden sonra siyah pantolonunun üstüne çapraz bağladığı beyaz saten gömleğine bayıldım. Peki bu Yılmaz Erdoğan'ın yazıp yönettiği Haybeden Gerçeküstü Aşk'ta ne var? Özetle başımıza gelen her şey... Önce tanışırsın, telefonda sabahlara kadar dünyanın en boş şeylerini konuşursun (burçlar, sevdiğin artistler, yemekler...), hatta telefonda '- önce sen kapat' muhabbetini yaparsın ki, bu muhabbetin telefon şirketinden başka kimseye karı yoktur. Peşinden İlk sinema, ilk sevişme, ilk "Seni seviyorum" (ayyy en güzel zamanları)... Sonra kavgalar, aynı eve taşınma, kadın süslenir adam beklemekten kudurur vaziyetleri, eski sevgilileri kıskanma, adama evlenme teklif ettirtme (bu sahne bekar kızlara ders şeklinde okutulmalı, kesin iş yapar)... Evlenme, balayı, gecenin köründe adamın cebine gelen bip biiiip mesajlar, adamın taca kornere bakması (yüzsüz)... O terbiyesiz kadınların kokuları, saç telleri, adamın kadının faturalarına kıyamet kopartması ve yıldönümlerini atlaması (köprüden atlasa daha iyi). İzlerken gülsen bir türlü, gülmesen bir türlü. Ama siz oyunu izleyen evlileri görecektiniz. Güldürürken düşündürmek tam anlamıyla budur! Çıkışta birbirilerini mi yediler, yoksa koyverip gittiler mi, pek merak ettim. Oyunun sonu malum; aşk elma şekeri gibidir, elinde sopayla kalıverirsin! İnsan tebessüm edip, oyuncuları alkışlarken kerizliğine doymuyor. Ancak yine de; 'Madem aşkın formatı bu, ben kafayı mı yedim tepişiyorum?', 'Sonunu bildiğim bir şeyi niye bu kadar istiyorum?' kıvamında soruları sorup, tıpış tıpış ladeslemeye devam ediyor... Ne diyeyim; bitirdin bizi Yılmaz Abi...
|