Yılbaşı ağacı isteriz
Semranım'dan iyi olmasın yeni gündemimiz yılbaşı. Eh malum şunun şurasında ne kaldı? Haftaya cuma. Herkes bir telaş bir telaş. Misal; bizim kızlar kendilerini alışveriş merkezlerine vurdu. Sabah Akmerkez'delerse öğlen Metrocity'den, akşam Capitol'den çıkıyorlar. Hızını alamayan bir ikisini en son Bakırköy Galeria civarında tespit ettim. Deli danalar gibi ona buna hediye arıyorlar. Sorun hediyeyle bitse iyi, gecenin uzmanlık sorusu 'ne giysek?' Ha Oscar gecesi, ha yılbaşı. Hadi elbiseyi buldun diyelim, ya çantası, ayakkabısı, çorabı? Maazallah ton farkıyla rüküş seçiliverirsin (tövbe de). Off ki ne of... Sonra nereye takılsak, evde mi kalsak? Evdeysek kimleri çağırsak, ne pişirsek, ne izlesek, sabah nereye bruncha gitsek... Oooo sorunları bitmez tükenmez bu ıstırapbaşının. Hakikaten ıstırap, yani en azından benim için. Başıma neler gelmedi ki; şakur şukur Gülben Ergen kılıklarımla ekildim, uyuyakaldım, sonsuz alkol komasına girdim, trafikte sıkıştım, kalabalıktan boğuldum, çorabım kaçtı, kulağımın dibinde balon patladı... Ve sonunda 'ille de eğlenecez' sloganıyla oradan oraya dolanmamaya and içtim. Ama şu süsler, ışıklar, ağaçlar yok mu; bayılıyorum. Hele sokaklar süper. Tamam kabul Nişantaşım biraz abartmış, hediye paketi kıvamını yakalamış ancak ağaçlarımız pek tatlı. Kırmızı top top yılbaşı çiçekleri misali... Ayrıca dünyanın en küçük diskosunu Ritmix Atiye Sokak'a kurmuş. Kısaca hareketli, neşeli bir mevkii. Bağdat Caddesi'ni de gördüm çok şık, o da ışıl ışıl... Ama Beyoğlu hayal kırıklığı. İstiklal Caddesi son dört beş senedir nefis süslenirdi, bu yıl Vakko'nun kendi ışıklandırması olmasa Beyoğlu'nda karanlıktan göz gözü görmeyecek. Neden yaaa? İstiklal, her tür insanın takıldığı merkezi bir yer. Niye bomboş? Anlamıyorum. Neyse, bu yılbaşı süslemeleri vaziyetleri insanın kanına girdi mi, çıkmıyor işte. Napayım simler, pırıltılar falan kendimden geçiyorum. Ancak artık baba ocağında değiliz, öyle hazıra konulmuyor. Eh bu işler paylaşmadan, tek başına da kabak tadı veriyor. Hal böyleyken "Ben de isterem, ben de isterem, noluurrr bizim de ağacımız olsun" diye tutturdum sevgilime. Yok ben çocuk muymuşum, yok o böyle işlerden haz etmezmiş, ne gerek varmış. İki hafta beyin yıkaması sonunda Ayşe'nin çenesi, manitayı yendi! Benimki pes etti, bu sefer de "İyi tamam, ama nereden alacağız ki?" çekti (Ahh ah! Ana gibi yar olmazmış). Hah! Çok kolay her yerden. Soktum Akmerkez Makro'ya; yok yok! Öyle komik ki, laf ağızdan çıktı, dönemiyor. Ben de suyunu çıkartıyorum. Elimde çanları sallayarak "Aşkıım bunu da alalım mıııı?" diyorum; benimki kıp kırmızı. Ne alırsan al da çabuk al, bakışıyla kafa sallıyor. Gelin görünki, günün sonunda nerede bana 'çocuk musun' kınamaları yapan, bir ağaç için bin dil döktüren adam? Baktım ağacı kurdu, karşısına yattı seyrediyor. Uzun lafın kısası; hani en antiyılbaşı insanı bile mutlu ettiğine göre bu ağaç olayı her eve lazım sanki. Çünkü tuhaf bir şekilde insana mutluluk verip, neşelendiren bir yanı var... Belki de çocukluğumu hatırlattığındandır, kim bilir?
|