|
|
|
|
Türkiye'yi neler bekliyor?
Türkiye-AB ilişkilerinde yeni bir dönem başlıyor. Müzakelerdeki 29 konudan 10'unda Türkiye önemli ilerlemeler kaydetti. Ancak kişilerin serbest dolaşımı, tarım, çevre, balıkçılık gibi konularda müzakereler zorlu geçecek..
Brüksel'de 17 Aralık zirvesinde Türkiye ile AB arasındaki katılım müzakerelerinin 3 Ekim 2005 tarihinde başlaması kararının alınmasıyla birlikte, Türkiye-AB ilişkilerinde yeni bir dönem başlıyor.
Türkiye ile AB arasında 2005 yazının ortalarına kadar iki önemli belgenin hazırlanması gerekiyor. AB'nin Türkiye'ye ilişkin Katılım Ortaklığı Belgesi'ni (KOB) Mayıs ayı içinde hazırlaması, Türkiye'nin de bu belgeye yanıt niteliğini taşıyan gözden geçirilmiş Ulusal Programı'nı Haziran ya da Temmuz ayında AB'ye sunması bekleniyor.
Türkiye'nin Kopenhag siyasi kriterlerini yerine getirdiğinin AB tarafından teyit edilmesi ve Türkiye'ye bunun sonucunda müzakere tarihi verilmesi nedeniyle KOB'un yapısının öncekilerden farklı olması bekleniyor. KOB'da bu kez siyasi kriterler bölümü yine başlık olarak kalabilecek, ancak bu başlıkta yapılması gereken yasal düzenlemelerden çok uygulamaya dönük beklentiler dile getirilecek.
TARAMA SÜRECİ
AB zirvesinin sona ermesiyle birlikte, müzakere sürecinin önemli bir parçası olan tarama sürecinin ne zaman başlayacağına ilişkin farklı açıklamalar yapıldı, farklı beklentiler dile getirildi.
Tarama süreci, AB'nin Türkiye'den önceki genişleme deneyimlerinde müzakerelerin resmi açılımıyla özdeşleşmiş olduğu için, uzmanlar, tarama sürecinin 3 Ekim 2005 tarihinde başlamasının büyük bir olasılık olduğunu belirtiyorlar.
Bürokratik niteliği ağır basan tarama sürecinin resmen başlaması için aday ülke ve üye ülkelerin dışişleri bakanlarından oluşan hükümetlerarası konferansta, sürecin başlamasına ilişkin karar alınması gerekiyor.
Tarama sürecinin ilk aşamasında AB, topluluk müktesebatı, aday ülke de kendi müktesebatı hakkında karşı tarafa detaylı bilgi sunuyor, daha sonra bu yapılar arasındaki temel farklılıklar saptanarak, bu farklılıkların giderilmesinde nasıl bir takvim izleneceği belirlenmeye çalışılıyor.
Müzakereler genellikle tarama süreci sonucunda, aday ülkenin AB müktesebatıyla uyum sürecinde daha avantajlı olduğu birkaç konu başlığıyla açılıyor. AB uzmanlarının dikkati çektiği bir önemli nokta da, tarama süreciyle müzakerelerin paralel ilerleyebilecek olması.
Bir yandan ilk aşamada belirlenen konu başlıkları üzerinde müzakereler yürütülürken, bir yandan da geride kalan konu başlıkları için tarama süreci sürdürülebiliyor.
TÜRKİYE TARAMA SÜRECİNE YABANCI DEĞİL
Türkiye, ''müzakerelerin seyrini belirleyen süreç'' olarak nitelendirilebilecek tarama sürecine yabancı değil. Türkiye ile AB arasında 11 Nisan 2000 tarihinde yapılan Ortaklık Konseyi'nde alınan karar uyarınca, taraflar arasında ''ön tarama süreci'' şeklinde tanımlanabilecek bir mekanizma oluşturulmuştu.
Müzakerelerin 29 başlığını kapsayan 8 alt komite kurularak çalışmalar yürütülmüş ve AB Komisyonu görevlilerinin de katıldığı ve 4 tur olarak yapılan toplantılarda Topluluk müktesebatıyla Türk mevzuatı arasındaki farklılıklar saptanmıştı. Bu nedenle uzmanlar, Türkiye'nin tarama sürecine yabancı olmadığını vurguluyor ve sürecin 6 aydan uzun sürmeyeceği tahmininde bulunuyor.
MÜZAKERE EDİLEBİLECEK TEK ŞEY SÜRE
Tarama süreciyle paralel gitmesi beklenen müzakere sürecindeyse gerçekte müzakere edilebilecek tek konu, AB normlarına uyumda aday ülkeye gerekli olan süre.
Kaynaklar, 29 başlık altında toplanan müzakere konuları üzerinde detaylı inceleme yapıldığında Türkiye'nin 10 konuda ''önemli sayılabilecek ilerleme kaydettiğini'' belirtiyorlar.
Türkiye'nin daha avantajlı olduğu bu konu başlıkları şunlar: kamu ihaleleri konusu hariç malların serbest dolaşımı, devlet yardımları konusu hariç rekabet politikası, sanayi politikası, KOBİ'ler, bilim ve araştırma, eğitim, tüketicinin korunması, gümrük birliği, dış ilişkiler, ortak güvenlik ve savunma politikası.
Geriye kalan 19 başlıktan 14'ündeyse sınırlı ilerleme olduğu belirtiliyor. Bu başlıklarsa şöyle: hizmet sunumu serbestisi, sermayenin serbest dolaşımı, şirketler hukuku, tarım, taşımacılık politikası, vergilendirme, ekonomik ve parasal birlik, istatistik, sosyal politika ve istihdam, enerji, telekomünikasyon, kültür ve görsel işitsel hizmetler, adalet ve içişleri, mali kontrol ve mali ve bütçesel işler.
Türkiye'nin son derece sınırlı ilerleme kaydettiği 4 alansa kişilerin serbest dolaşımı, balıkçılık, bölgesel politikalar ve çevre. Özellikle çevre alanında gerek kurumlaşma gerekse altyapı yatırımları için Türkiye'nin zaman ve finansmana ihtiyacı olduğu belirtiliyor.
ÖNCE MÜZAKERE POZİSYONLARININ BELİRLENMESİ GEREKİYOR
Türkiye ile AB arasında müzakerelerin hangi başlıklarla başlatılacağının kararı da yine dışişleri bakanlarının katıldığı hükümetlerarası konferansta alınacak. Müzakerelerde temel olarak süre üzerinde görüşülse de, genel olarak taraflar karşılıklı ''geçiş dönemi'' ve ''derogasyon'' talebinde bulunabiliyorlar. Derogasyonlar geçici nitelikli, çok sınırlı durumlarda da kalıcı olabiliyor. Bugüne kadar gerçekleşen tek kalıcı derogasyon, yüzölçümünün küçük olması nedeniyle ülkesinde mülk sahibi olmak isteyen AB vatandaşlarına 5 yıl oturma zorunluluğu getiren Malta'ya uygulandı.
AB'nin son genişlemesinde nüfusu az olan Malta ve Kıbrıs Rum Yönetimi dışında kalan ülkelerin tamamına serbest dolaşım konusunda 7 yıllık geçiş dönemi uygulanıyor.
AB'nin bugüne kadar aday ülkelerle yaptığı müzakerelerde temel piyasa ekonomisi kuralları, işletmelerin rekabet gücünü etkileyecek konular ve siyasi açıdan önemli bulduğu bazı hususlarda geçiş sürecine sıcak bakmadığı biliniyor.
Öte yandan aday ülkelerin büyük bölümü, enerji, ulaştırma ve çevre başlıklarında talep ettikleri geçiş süreçlerinin bir bölümünü AB'ye kabul ettirebildiler.
Türkiye'nin öncelikle söz konusu müzakere başlıkları üzerinde kendi ''müzakere pozisyonunu'' hazırlaması gerekiyor. Müzakere pozisyonu hazırlanırken Türkiye, bazı alanlarda geçiş dönemi talebinde bulunacaksa, bu alanları ve geçiş dönemi talebinin gerekçelerini detaylı olarak belirtecek.
Türkiye gibi AB de süreç içinde geçiş dönemleri talep edebilecek. Örneğin, gıda güvenliği konusuna çok önem veren AB, AB standartlarında üretim yapılmayan gıda ürünlerinin serbest dolaşıma çıkmasının engellenmesini talep edebilir. Aynı şekilde AB Komisyonu da belirlenen başlıklar üzerinde AB'nin müzakere pozisyonu için bir taslak hazırlayarak, taslağı AB dışişleri bakanlarının onayına sunuyor. AB'nin net pozisyonunu belirleyebilmesi için taslak belgenin oybirliğiyle kabul edilmesi gerekiyor.
Müzakerelerde aday ülkenin dışişleri bakanı, yani Abdullah Gül, müzakere heyetinin doğal başkanı olarak kabul ediliyor. Esas müzakerelerse Brüksel'deki daimi temsilcilikle baş müzakereci ve müzakere heyeti tarafından yürütülüyor.
Kaynaklar, Türkiye ile AB arasındaki müzakerelerin bilim, araştırma, eğitim, KOBİ'ler ve sanayi politikaları başlıklarından birkaçıyla başlamasının mümkün olabileceğini belirtti. Kaynaklar, kişilerin serbest dolaşımı, tarım, çevre ve bölgesel politikalarla mali ve bütçesel işler konularında müzakerelerin ''zorlu'' geçeceğini de kaydetti.
MALİ İŞBİRLİĞİNİN ÖNCELİKLERİ DEĞİŞİYOR
Türkiye ile AB arasındaki mali işbirliğinin geçmişi 1963 yılına kadar uzanıyor, ancak Türkiye'nin adaylığının teyit edildiği 1999 Helsinki zirvesinden başlayarak, mali işbirliğinin yapısı ve öncelikleri değişti.
Mali işbirliği başlığı altında katılım öncesi mali yardımlar, Avrupa Yatırım Bankası kredileri ve Topluluk Programlarından yararlanan Türkiye'de artık Katılım Ortaklığı Belgesi'nde belirtilen noktalara yönelik projeler öncelikli kabul ediliyor. Ayrıca mali yardımların tümü, Çerçeve tüzük aracılığıyla tek bir başlık altına alındı. Mali işbirliği çerçevesinde Türkiye'ye 2004 yılı için 250 milyon, 2005 yılı için 300 milyon, 2006 yılı için de 500 milyon Euro verilmesi öngörülüyor. Kaynaklar, 2007-2013 yılları arasında Türkiye'ye aktarılacak kaynak miktarında büyük bir artış beklemediklerini, ancak bu rakamın her yıl için 100 milyon Euro civarında artış göstererek, 2013'e doğru 1 milyar Euro'ya ulaşacağını tahmin ettiklerini belirtti.
AB, Türkiye'ye 2000-2006 döneminde 1.7 milyar Euro aktarmayı planlarken, aynı dönemde Bulgaristan'a 2.8, Romanya'ya 5.1 ve Polonya'ya da 15.3 milyar Euro kaynak sunulması öngörülüyor.
AB'nin mali kaynaklarından bugüne kadar en fazla yararlanan ülkeler, İspanya, Yunanistan ve Portekiz oldu. 1986-2006 dönemi sonunda İspanya'nın aldığı mali yardımlar 200, Portekiz'in 85 ve Yunanistan'ın da 90 milyar Euro'ya ulaşmış olacak.
TARIM VE ÇEVRE KONULARINDA YAPILACAK ÇOK ŞEY VAR
Uzmanlar, Türkiye'nin özellikle tarım ve çevre alanlarında AB müktesebatına uyum sağlaması için yerine getirilmesi gereken birçok hususun olduğunu belirtiyor. Çevre konusunda en büyük sıkıntı, hemen her alanda yatırıma gereksinim duyulması ve bu yatırımların müzakere süreci içinde tamamlanmasının mümkün görünmemesi.
Kaynaklar, yatırımların finansman göz önüne alındığında 2030 yılına kadar sürebileceğini kaydediyor. Tarım alanında da Türkiye'de müzakerelerle birlikte önemli değişiklikler olacak. Bu değişikliklerin başında, tarım alanında kayıt ve kontrol sisteminin hayata geçmesi geliyor.
Hayvancılık, taze sebze ve meyve üretimi alanlarında üretim ve pazarlama standartları belirlenirken, zirai mücadele ilaçlarının doğru kullanımı konusunda da çiftçilerin eğitilmesi gerekiyor.
Kırsal kesimde gelirlerin çeşitlendirilmesi, tarım sektöründe çalışanların bilinçlendirilmesi amacıyla kırsal kalkınma planı hazırlanması da söz konusu.
|
|
|
|
|
|
|
|
|