Kıbrıs'ı satmak
Banko tartışma konusu Brüksel'den fırladı, tam orta yerimize oturdu. "Kıbrıs satıldı" mı?
Kıbrıs tarihinin bir yüzü, Türkler'in, Türkiye'nin maruz kaldığı haksızlıklar tarihidir. Bin kere doğru. Brüksel'de, AB kapısında, buna yeni ve aşırı haksız bir sayfa da dayatılmak istenmiştir. Doğru. Kıbrıs tarihinin öteki yüzü ise, uğranılmış haksızlıklar ve korkuların gölgesinde, Türk ve Türkiye tarafının da "karşı taraf"ta eleştirdiği ne varsa ona kısmen benzediği, kuşatılmışlığın içinde bir de kendini kuşattığı bir tarihtir. Elbette, bunu Rumlar ve Yunanlılar da kendi açılarından benzer şekilde yazar.
"Kıbrıs satıldı mı?" sorusunun cevabına burada yüksek sesle "Evet" diyenler, biraz nefes alıp belki artık Yunanlılar'ın değilse bile, en azından Kıbrıs Rumları'nın haleti ruhiyesine bakabilir. Çünkü orada da, tam "zafer" sarhoşluğuna girilmişken "satışa gelmişliğe" dair kanaat var. Kimi Rumlar'ın zihninde de "Atina son anda Kıbrıs'ı sattı... Karamanlis birden Avrupalı olmak hatırına, Kıbrıs'ı satışa getirdi... Avrupa oyun oynadı" yargısı mevcut. Brüksel'deki uzlaşma Kıbrıs'ın iki tarafını da aynı anda satmış olabilir mi? İlle "satmak"tan söz edilecekse, lügat sadece bu kelimeden ibaretse, belki! Ama belki de işe bu kelimeden başlamamak lazım. Tarihin bu ağır yükünün altından sıyrılmak lazım.
Türkiye, Kıbrıs meselesinde, geride olduğu bir maçı hükmen kaybetmemeye çalışıyor. Maçta geride olunmasının uzun dönemli nedeni, Yunanistan'ın ve Rumlar'ın sabote ettiği bir zeminde, haklı nedenlerle girilen bir yolda yıllarca sabit biçimde kalınması... Son gol ofsayt sayılabilir. Yıllarca çözümsüzlüğe demir atmış Kuzey ve Türkiye'nin "cömert" açılımına karşılık, AB'nin, sınır sorunları olan, problemli ve "Türkleri dışlama paranoyası"na gömülmüş Güney'i "Kıbrıs" diye içine alması, yani. AB üyesi olan Yunanistan'ın yanına eklenen AB üyesi Rum "Kıbrıs" manzarası, zaten yenik götürdüğünüz bir maçken... Brüksel'de masaya konan ve derin bir haksızlık olduğu kadar şiddetli bir cürete de işaret eden "Kıbrıs'ı hemen tanıyacağınızı beyan edin" dayatması işte "hükmen yenilgi" düdüğü gibiydi. AB masasında o cüretten dönülmesi, sadece Türkiye'nin restinden değil, Avrupa'nın bunun aslında "bir adaletsizlik" olduğuna dair bilinçaltından da kaynaklandı. Üstünde uzlaşılan metin, evet şimdi ve yarın hemen tanıma değilse bile, tanımaya itecek bir süreç. Ama henüz "satış" değil.
"Satış" ancak, Türkiye artık resmen AB adayı sıfatıyla, bundan sonra, Kuzey'in maruz bırakıldığı haksızlığı yeterince anlatıp yeterince mücadele etmeden "Güney'i tanıma eşiği"ne sürüklenirse "satış" olacak. İstismarın lüzumu yok şimdi. Lakin, hükümet de AB ile ekim randevusuna giderken, ortadaki adaletsiz durumun üstüne gidebilmeli. Onca "değer"den bahseden Avrupa'nın, "etnik nefret ve dışlama" üstüne kurulu bir "Kıbrıs" devletiyle orta yerinden yaralı olduğu bıkmadan anlatılmalı.
|