Can sıkıcı durum..
AB zirvesine 10 gün kala dün Ankara'da ortaya çıkan hava şöyle özetlenebilir. "Can sıkıcı ve iç açıcı değil..." Nitekim, dün CHP lideri Deniz Baykal'ı ziyaret eden Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Abdullah Gül de gelinen noktanın çok daha büyük bir mücadeleye sahne olacağını kabul etmiş durumda. Görüşmeye katılanların aktardığına göre de Gül'ün, şu sözleri durumu özetlemeye yeter: "AB dönem Başkanı Hollanda'nın Avrupa İşleri Bakanı Atzo Nicolai daha önceki metinden farklı bir metinle geldi. Can sıkıcı bir durum..." Erdoğan ve Gül, CHP'lilerin ısrarına rağmen metnin içinde ne olduğu konusunda fazla detay vermemeye özen gösteriyorlar. Ancak, aktarıldığına göre Gül'ün şu sözleri içerik hakkında fikir sahibi olunmasına da yetiyor: "AB ülkelerinin bir kısmının Türkiye'nin tam üyeliğe dönük yaklaşımlarını alt alta yazıp metnin bir parçası haline getirmişler. Kabul edilemezdi, hepsini reddettik..." Baykal'ın bu aşamada önerisi Meclis ve Cumhurbaşkanı'ndan başlamak üzere devletin etkin isimlerinin kırmızı çizgileri net bir şekilde çizmesi. Öneriye AKP Genel Başkan Yardımcısı Şaban Dişli, "Bu 17 Aralık'taki müzakere sırasında elastikiyetimizi azaltır" diye karşı çıkıyor. Baykal'ın, şu sözü Erdoğan'ı ikna ediyor: "Kırmızı çizgileri çekmezsek, 17 Aralık'a kadar bu can sıkıcı dediğiniz istekler karşınıza çıkmaya devam eder... Başlama tarihi değil, neyi müzakere edeceğiniz önemli..."
Özel oturum cumaya Meclis'te bir genel görüşmeyle Türkiye'nin AB konusundaki kırmızı çizgilerini belirlemesinin tarihi de görüşmede hemen hemen netleşiyor. AB Dışişleri Bakanlar Konseyi'nin 1314 Aralık'ta yapacağı toplantıdan önce genel görüşmenin gerçekleşmesi gerektiği vurgulanıyor. Sonuçta cuma günü Meclis'in olağanüstü toplanarak genel görüşme yapması konusunda görüş ortaya çıkıyor. Başbakan Erdoğan'ın dün Baykal'la görüşmesi sonrası açıkladığı CHP'nin de "hemfikir" olduğunu belirttiği kırmızı çizgiler de zaten dün ortaya çıkıyor. Çankaya Köşkü'nde yapılan zirve ile de bu pekiştiriliyor. Sonuç olarak AnkaraAB ilişkilerinde, Lüksemburg zirvesi dönemine benzer bir tablo ortaya çıkıyor. O dönemde olduğu gibi, "ölümü gösterip sıtmaya razı etme" politikası AB'nin bazı ülkelerince bir kez daha sahneye konuluyor.
Derviş ve Koç'un görüşü Uzun süredir Türkiye'nin AB'den tam üyelikle sonuçlanacak müzakere tarihi alması için uğraş veren CHP milletvekili Kemal Derviş de dün benzer bir yaklaşım sergiliyor: "Son ana kadar tartışma sürecek gibi görünüyor. Türkiye'den kuvvetli mesaj verilmesi taraftarıyım. Tam üyelik kesin olmalı. Yoksa tam üyeliği etkileyecek kısıtlamalar kalıcı hale getirilirse bunu kabul etmememiz lazım. Sinirlenmeden gitmemiz gerekiyor." Derviş'e göre, tam üyelik sürecini etkileyecek kısıtlamalar olmadığı sürece, geri kalanları Türkiye kendi ekonomik gücüyle aşabilecek durumda. Benzer görüşü Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Koç da taşıyor. Rusya Devlet Başkanı Putin'in ziyareti dolayısıyla önceki gün TOBB'daki Türk-Rus işadamları toplantısına katılan Mustafa Koç sohbetimizde şu yaklaşımı gösteriyor: "Öyle görülüyor ki; 17 Aralık'ta bir müzakere tarihi verilecek. Muhtemelen müzakereler de Ekim 2005'te başlayacak. Geri kalanları Türkiye halleder. Mesela ucu açık müzakere süreci deniliyor. 2007-2008'de müzakereleri tamamlarsak, 'bitirdiniz ama bekleyin' mi diyecekler? Korkmadan gitmek lazım. Önemli olan sürecin başlamasıdır." Bir yanda AB'nin Helsinki'de Türkiye'ye tanınan hakları geri götürme çabası, diğer yanda buna direnç gösteren Ankara'nın peşrevinin 10 gün daha sürmesi kaçınılmaz görünüyor. Bu peşrevde Ankara'nın en büyük eksiği ise arkasında sağlam duracak, İngiltere, Almanya, İspanya, İtalya gibi bir sponsorunun olmaması..
|