Eda'nın derdi ablaları gerdi...
Üçüncü sayfaya ilan gelince koştum komşuma. Eh komşu komşunun köşesine muhtaç. Bülent Cankurt da nur olsun misafirperver bir kişilik; "Buyur Allah ne verdiyse bölüşürüz" dedi. Gerçi düdük kadar yer açmış ama misafir köşeci umduğu değil, bulduğu kadar yazarmış. Madem ikinci sayfadayım ben de magazin yapacağım. Aslında hiç sevmem o bunu dedi, şu bunu giydi çıkarttı, o bunun manitasıymış muhabbetlerini (tabii tabii). Yani tarzım değil ama napalım sayfanın kurallarını bozmayalım... Şimdi ben geçen cumartesi Bridget Jones: Mantığın Sınırı filminin galasına gitmiştim. Hani pazartesi de havada uçan sineğe varana kadar anlatmıştım ya ama bir konuyu pas geçmiş, bugüne bırakmıştım. Acayip magazin bir konu hem de... Kokteylde hoş beş edip, filmi izledikten sonra Salih Saka müzikleriyle dans dans dans kısmına geçmiştik. Baktık pek kalabalık, ertesi gün de iş var, hadi eve dedik. Gelin görün ki, kapının önü yazlık Reina, Laila'dan farksız. Sosyete, sanat ve medya dünyası arabalarını beklerken ağaç olmuş durumda. Gerçi organizasyon yirmi iki adet vale tutmuş ama yetmemiş işte. Üstelik hava buz gibi, millet donuyor. Bir kısım centilmen erkek eşlerini, sevgililerini üşümesinler diye içeride bekletmekte. Baktım bizim arabanın geleceği yok koştum içeri, beklemekteyim. Yanımda sosyetik çift. Nurettin Hasman- Eda Taşpınar dikilmekte... Küçük hatırlatmayla Eda Taşpınar hani şu bütün yazın en ama en meşe ağacı kıvamında yanık hatunu. Üstelik uzun ve ince. Artı çok havalı ve daima çok şık. Yaz fotoğraflarında cümle aleme, beyaz tuniği ve ipli bikinileriyle, "Aaa kim bu hatun" dedirtmişti. Üstelik kız yirmi beş, sevgilisi Nurettin Hasman ellili yaşlardaydı yani. Çift bütün sezon el ele kol kola Bodrum senin, İstanbul benim tavaf ettiler. Kadın milleti de kıza gıcık kaptı tabii. Hem güzel, hem genç, hem koca adamın manitası... Ne iş yani? İşte tam bunları kafamdan geçirirken, Nurettin Hasman arabasına bakmaya dışarı çıktı. Kız da mini elbisesi, bej çizmeleri ve bonus kafa saçlarıyla dımdızlak kalıverdi. Haa kılık kıyafet çok hoştu da, asıl hadise o değil. Hadise kızla benim yanımda dikilen ablalar. Solumda tek başına esmer kadın, tam onun yanında başka bir dörtlü kadın grubu. Önümüzden gelip geçenlerin bakışlarını hiç saymıyorum. Allah'ım kadınlar Nurettin Hasman gider gitmez, Eda'yı bir süzmeler, bir analiz etmeler. Eminim kızın elbisesinin dikişlerine kadar raporunu çıkarttılar. Eda da mahcup gibi yere bakıyor, çantasını önünde tutmuş, hafif bacağını sallıyor. Kadınlarla göz göze gelsem 'Pes yani' kıvamında mimikler yapacağım, yapamıyorum. Dondum kaldım. Neyse Nurettin Hasman arabanın hazır olduğunu bildirdi, Eda gitti... Geride kalanlar görülecek manzara. Kızın elbisesinden, saçına, sevgilisine, "Ayy olacak iş değil" yorumlarına kadar dedikodunun, eleştirinin, yerden yere vurmanın haddi hesabı yok. Artık dayanamadım soğuk moğuk boş verdim, çıktım dışarı yaktım sigara. Şimdi ablaların derdi, kızın devamlı dergilere çıkması mı? Güzel ve havalı olması mı? Yoksa kendinden yaşça büyük zengin bir adamla beraberliği mi? Hani kendi kocaları yaşında bir abiyi ele geçiren şu velete bakın mı yani? Ne fettan kızmış şu Eda şekli mi? Belki de hepsi... Acayip şaşırdım, biraz da kınadım diyebilirim. Bu kadar da olmaz. Bu ne nefret, bu ne eleştiri, bu ne hor görmek anlamadım gitti. Elalemin derdi, sizi niye gerdi? Pes yani!
|