Yaman çelişki
Aslında yaman bir çelişki. Günlük yazı için bilgisayar tuşlarında gezinen parmakların, bir "olay bilgisi" ile yüreğini buluşturuyor, yazı soğukluğunda ve mesafesinde de olsa, "vurulmuş da düşmüş çocuklar" ın başlarını okşamaya çabalıyor. Iraklı çocuklar, Beslanlı çocuklar, Filistinli İman, el bombasıyla oynarken paramparça olan çocuklar, Kızıltepeli Uğur... En azından yüreğinde, hiç değilse, o gün "her şeyin yazılabileceği, istersen başka şeylerin pekala yer alabileceği" sütununda dolaşıyor. Aynı parmaklar sonra, her an üstlerine titreyerek, kendi çocuklarının başlarında, ateşi var mı diye alınlarında, üşümesinler diye yorganlarında.
*** Aslında yaman bir çelişki, asıl yaman çelişki. Kendi çocuklarının saçlarında, başlarında şefkatlerin en babasıyla, en anasıyla dolaşan yahut yıllarca dolaşmış parmaklarının, bir türlü "öteki çocuklar"a uzanamaması. Bir merakı, bir soruyu, bir hüznü, bir irkilmeyi, bir sızıyı, birkaç sözcüğü, birkaç satırı, şu dünyanın binbir kederi ile binbir neşesi arasında dolaşabilen onca yazıdan, onca haberden birini esirgemesi. Bir baba olarak, kendi çocuklarınla yüreğin dopdoluyken, oraya bir de öteki çocukları sıkıştırmaya, onlara bir yer açmaya çabalamanın ve ancak bir yazıyla onları öpebilmenin, biraz okşayabilmenin, sonra geçip gidebilmenin çelişkisini yaşıyorum zaten. Ama diğerini hiç anlayamıyorum. Hiç anlayamıyorum, kendi ülkende, çoğu sırtından, yaşından bir fazla kurşunla öldürülmüş 12 yaşında bir çocuğun merak edilmemiş olmasını. En çok, şu hayatta anababa olmuş olanlarınkini. Aslında yaman bir çelişki, çelişkilerin belki de en yamanı. En azından kendi hattımda izleyebildim ki, hani şu sütundaki mail adresinden ve kamuya açık cep telefonundan... "Bir Kürt çocuk öldürülünce", siyasi dürtülerin ötesinde, acıyı, öfkeyi, duyarlılığı en çok ifade edenler, Güneydoğu insanlarıydı. Başkaları da çoktu, ama en çok onlar çoktu. Susmayan telefonlardan, telefona düşen mesajlardan en çok bu çıktı. Ve o da içimi acıttı. Bir ülke, her rengiyle bir halk, bir toplum, vicdanında böyle bölünmüş olabilir miydi! Bir çocuğa hassasiyette, gerçek nedir merakında, kendi ülkesindeki bir yaraya dair bu denli farklılaşabilir miydi! Sanmıyorum, öyle değildir... Olsa olsa, "terör ve terörle mücadele"yle özdeşleşmiş bir bölgede olan biten her şeyi o kalıplarda algılama, ilk resmi açıklamaların, onlarla dokunmuş ilk resmi haberlerin gölgesinde bilgisiz ve duygusuz kalma meselesidir. Öyle bir sorun var. "Bilgisizlik eseri duygusuzluk." Yaygın ve büyük medyada "bilgisi"ni, o medyanın "ilgisi"ni görmediğin bir olayda, duygu da geliştirememek. Lakin, iş medyaya, gazetecilik faaliyetinin kendisine gelince, bunun tam tersi de söz konusu: Bazen, duygu yoksa, bilgi de yok. Haber de yok, yazı da yok!
*** O yüzden, en çok, anne ya da baba, bir çocuğa titremenin ne olduğunu iyi hissettiğini sandığım meslektaşlara şaşarım. Bir de, uluslararası basın kuruluşlarının masalarına ailecek kurulanların, duygusuz bir basın özgürlüğü ile nasıl gurur duyabildiklerine!
|