| |
Ne olacak bu kadınların hali?
Cumartesi gecesi ' Bridget Jones 2' filminin galası vardı. Aslında ' 2' gibi basit bir niteleme bana ait. Filmi yapanlar 'Bridget JonesMantığın Sınırı' demişler. İşte galadan birkaç izlenim...
*** * Galanın yapıldığı yer ilginçti. İstanbul'daki hemen tüm 'ilk gösterim'ler Rumeli yakasındaki bir sinemada olur. Bu kez Anadolu yakası tercih edilmişti: Kozyatağı'ndaki HillsideTrio kompleksinde yer alan ' Bonus Premium' sinemaları...
* Bu salonları daha önce yazmıştım. Gerçekten çok iyi, çok rahat. Sinema severleri mutlu eden bir ortam. Eğer sevgilinizle ya da eşinizle giderseniz iki kişilik koltukları tercih edebilirsiniz. Gerçekten zevkli oluyor.
* Basın ve sosyete büyük ilgi göstermişti filme. Bir açıdan baktığınızda şaşırtıcı bir durum. Çünkü Rumeli yakasında oturanlar popolarını kaldırıp 'karşı tarafa' pek gitmezler. * Bu tip davetlerde park büyük sorun olur. HillsideTrio'nun hemen arkada ve altında iki otoparkı var. Ayrıca davetiyede ' valet parking' ibaresi vardı. Yani aracınızı kapıdaki görevliye verip 100 metreyi yürümeden içeriye giriyorsunuz. Ancak bu uygulamada sorun çıkıyor. Çünkü etkinlik sonunda yığılma olduğundan görevliler araçlara yetişemiyor. Ben bunu bildiğimden, aracımı paşa paşa kendim park ettim böylece o curcunadan kurtulmuş olduk.
* Gelelim filme. Ben ilkine kıyasla daha çok sevdim. Eskilerin ' salon komedisi' dediği türü andıran, şirin, bazı sahneleri gerçekten eğlenceli, romantizmle mizahı harmanlayan bir film. Hoşça vakit geçirmek için uygun.
* İngilizler'in Bridget Jones'u... Amerikalılar'ın Ally McBeal'i... Ortak yanları: Eğitimdi, kariyerdi derken 30'lu yaşlara gelip ' ne olacak benim halim' demeye başlayan kadınlar olmaları. Doğru dürüst bir erkek bulmak... Sonra da onunla evlenmek... Ardından da çocuk yapmak... Sırasında trilyonluk işlerin, incelikli mesleklerin, ciddi sorumlulukların üstesinden gelen bu kadınlar; erkeklerle ilişkilerini bir türlü rayına oturtamıyor. Bir bunalım, bir debelenme, bir depresyon, bir gecikmişlik hissi ki sormayın gitsin.
* Bu tür kadınlardan Türkiye'de de var. Batı'daki hemcinsleri gibi bir biçimde (çalışarak ya da haber olarak) medyada yer buluyor; konuşarak, yazarak, çizerek dertlerini anlatıyorlar. Buraya kadar bir diyeceğim yok. Hatta iyi ediyorlar. Ama koca bulamamalarının kabahatini erkeklere yüklemeleri, asıl yapmaları gereken şey olan kendini sorgulamayı es geçmeleri ' acıklı' bir durum değil mi? İlk çağlardan günümüze milyarlarca kadının ve erkeğin yaptığı bir şeyi becermek bu kadar mı zor Allah aşkına? Filmin başrollerinde Hugh Grant, Renee Zellweger ve Colin Firth var.
|