Haftadan kalanlar...
Masamın üstü hafta boyunca kesip biçtiğim küpürler ve aldığım notlarla dolu... Saatler süren gazete okuma turunda -ki hele benim gibi ayrıntılara boğulan bir adamı düşünün- öylesine derin ve serin(!) konular ya da veciz sözler çıkıyor ki... Çöpe atmaya kıyamıyor, üzerinde kelam etmeden duramıyorsunuz! Yerimiz elverdiğince sıralayalım...
Ereğli'deki polis müdürü!
Bizim gazete günlerdir üzerine gidiyor... Karadeniz Ereğlisi'nde, polis müdürü Ünal Şahin'in, sevgilisi olduğu öne sürülen Gülay Y'nin eski erkek arkadaşlarını birer birer karakola çektirip sille tokat giriştiği iddiaları vs. Belli ki karışık, hatta, Savaş'ın(Ay) dediği gibi mide bulandıran cinsten bir durum. Doğru, yanlış, hatta, polis müdürüne yapılan bir entrikadan dahi söz ediliyor. Ama ben polis müdürü Ünal Şahin'in, Savaş Ay'a yaptığı açıklamaya takıldım daha çok... Bence, Şahin'in, iddialar karşısında cevaben kullandığı "veciz sözler" herşeyden öte! Tam da masanın üstüne koyulacak cinsten! Müdür Bey demiş ki... "Gülay Y. isimli bayanla ilişkim olduğu konusuna gelince. Böyle bir şey kesinlikle yok.. Bu bayan burada (Ereğli'de) herkesle yatıp kalkan birisi... Benim böyle bir kadınla ilişkiye girmem mümkün değil... Ben Emniyet Müdürüyüm, böyle bir şey olabilir mi?" Buyurun burdan yakın! Güvenliğin, huzurun, hatta (hani yurt ahalisi olarak çok önemsediğimiz!) namusun da teslim edildiği bir güvenlik müdürü, görevli bulunduğu ilçenin bir yurttaşı için, nasıl oluyor da "Bu bayan burada herkesle yatıp kalkan biri" diyebiliyor! Düşünsenize, kendisini savunmaya girişirken, yenilir yutulur olmayan cinsten bir "hak ihlali"nde bulunmaktan hiç çekinmiyor Müdür Bey... Peki, devletin müdürü böyle derse "cemaat" ne yapacak! Vahim hem de çok vahim! Gülay Y.'nin dava açması kaçınılmaz kanımca. Ve bu dava olur kanımca! Ve öyle görünüyor ki Ereğli'nin "kara" denizinde sular hiç durulmayacak!
Akyol, Otyam ve Kahraman
Akşam gazetesi, "Medyanın yakın tarihi" başlığı altında "Bir Mete Akyol vardı" diye "dili geçmiş zaman" kullanıp Akyol'u "tarih" yapınca daha bir farkettim... Fikret Otyam'ı, Ahmet Kahraman'ı ve Mete Akyol'u çok özlemişim... Dostluklarını değil sadece, yazdıkları yerden ses getiren röportajlarını, iflah olmaz sorularını, aman vermez izlenimlerini de.. Hatta, Halit Çapın' ı da ekliyorum bu isimler arasına.. Her ne kadar Takvim Gazetesi'nde halen yazıyor olsa da.. Çapın'ın "çaplı" röportajlarına hasretim ben... Basınımızın bu büyük ustaları, şimdi -ki biliyorum, hayat yorgunu olabilirler belki ama tümü de zehir gibi de beyne sahipler hâlâ- o lezzetli yazılarını, müthiş gözlemlerini aktarıyor olsalar, çölde vahaya dönüşseler ve hepimizin malumu "abidik gubidik" durumlar karşısında ders niyetine duvara kazınacak röportajlarla karşımıza çıksalar, bir başka hoşluk olurdu bence.. Belge mi istiyorsunuz.. İşte, "Milli Kütüphane"deki gazete ciltlerine bakınız mesela. "Yıldızlar geçidi"nden gözleriniz kamaşacak, röportajın, dilin, samimiyetin hasını göreceksiniz... Ama biz o yıldızları çor erken "tarih" yaptık ya, aşkolsun bize!
Kitap okuma cezası!
Zaten, böylesi bir ceza mahtığı ancak bizim ülkede olabilirdi! Benim güzel yurdum insanının "dünya mizah tarihi"ne altın harflerle verdiği bir "özel dosya" daha! Kocaeli'nin Gümüşoluk Köyü'nde, genel kurullarını zamanında yapmayan Tarım Kooperatifi yöneticilerine "kitap okuma cezası" vermiş mahkeme... Yöneticiler de cezalarına razıl gelip üstelik "cezayı çok sevdik" demişler. (Güya!) "Kültürümüz artacak bu sayede" diye de eklemişler. Fakat, ne okuyorlar dersiniz? Biri, Türk Ceza Kanunu'nu, diğeri, İcra İflas Kanunu'nu, öteki de "Bitki Mantarı ve kooperatif yönetmeliği" kitabını... Yani, hep "yırtmak" hep "kanuna uydurmak" için gerekli kitaplar! "Köylü kurnazı"na ceza verirsen olacağı bu tabii! Şimdi, bu olan bitenden anlıyoruz ki "belgesel seyrettirme cezası"ndan sonra "kitap okuma cezası" ve kurulan "cezaevleri"(!) ahaliiyi kavramak açısından tam teşekküllü bir laboratuar!
Bestseller Orhan Kemal
Keşke yaşasaydı da iki aydır "çok satanlar" listesinden inmediğini görseydi.. Yüzü aşkın kitap yazmasına, senaryolarına rağmen, ancak ölümüne yakın iki göz odalı bir eve kavuşan Orhan Kemal, şimdi yayın dünyasının yıldızı! Sürpriz ve şaşırtıcı.. Ve, ne hoş ki yarım asır önce yazılan bir roman 2000'lerde zirveye tırmanabiliyor! Bir kez daha söylemek gerekse; "Aslolan şu zor yollarda, çok uzun yıllara kalmaktır!"
|