 |  |
  |
|
Boşuna heyecanlanmayın
Brüksel'de yaprak kıpırdasa Türkiye'de piyasa aktörleri nezle oluyor. Oysa bu kadar gerilmek için neden yok; Brüksel zirvesinden "Müzakerelerin başlatılması" kararının çıkması kesinleşti. Şimdi tartışmalar "Ne zaman başlanacak", "Hangi koşullarda yürütülecek", "Ne zaman ve nasıl sonuçlanacak" sorularında yoğunlaşıyor. AB yetkilileri de hem iç dengelerini gözettiği, hem de bu süreçte "Türkiye'den daha ne koparabilirim" hesabı yaptığı için, Brüksel ile Ankara arasında "bilek bükme" mücadelesi yapılıyor. Durduk yerde müzakereler öncesi "Tarama süreci" koşulunun ortaya sürülmesi bu ortamın ürünü. Ankara haklı olarak "Ayrımcılık yapıyorsunuz" diye celalleniyor. Çünkü diğer adaylarla müzakereler başladıktan sonra işletilen bu süreç Türkiye için müzakere öncesine çekildi. Bunun iki nedeni var. İlki: 6 ay daha zaman kazanmak. Bu 6 ay boyunca Türkiye'yi gündemden düşürüp Avrupa kamuoyunu soğutmak. Böylece özellikle Fransa'nın AB Anayasası referandumunu atlatmasını sağlamak. Cumhurbaşkanı Chirac da bu planı benimsedi: 2005 sonbaharı için öngörülen referandum mayıs veya hazirana çekiliyor. İkinci neden ise müzakere masasına oturmadan önce Türkiye'yi bazı sıkıntılı konularda "açılım"a zorlamak için tarama sürecini koz olarak kullanmak. Bu sıkıntıları AB Dönem Başkanı Hollanda Dışişleri Bakanı Bernard Bot açıkça saydı: Rum kesimiyle ve Ermenistan'la sorunlar, dini azınlıkların dertleri. Rum yönetimini tanımamızı "şimdilik" istemiyorlar ama hiç değilse gümrük birliğine almamızı bekliyorlar, Ermenistan'la sınır kapısının açılmasını tavsiye ediyorlar, Heybeliada ruhban okulu sorununa el atılması gerektiğini hatırlatıyorlar. Türkiye, "Yeni şartlar koyuyorsunuz. Bunlar tam üyelik sırasında çözümlenecek konular" diye karşı çıkarsa ne olur? Korkmayın, hiçbir şey olmaz. "Financial Times"ın vurguladığı gibi, "AB'nin Türkiye'nin üyeliği sürecini soğutması artık imkânsız...."
|