Özele vergili, devlete vergisiz para
Yaklaşmakta olan yılsonu nedeniyle finansal yatırım araçlarının vergisi yeniden gündemde. Maliye Bakanı Kemal Unakıtan mevcut vergi düzeninin bir yıl daha uzatılabileceğini, kalıcı düzenlemenin 2006'dan başlayarak geçerli kılınabileceğini açıkladı. Vergi politikalarının belirlenmesinde danışmanlık görevi üstlenen Vergi Konseyi'nin önerisi, bitişikteki tabloda görülebileceği gibi, çok karmaşık ve çarpık bir yapıdaki vergiyi basitleştirmeyi, beyanı kaldırmayı, stopajı yüzde 10'a düşürmeyi öneriyor. Bu öneri benimsenirse yatırım araçları arasındaki eşitsizlik büyük ölçüde kalkacak, basitlik sağlanacak. Tasarrufu teşvik edecek ve tasarruf sahiplerini zorlayan vergi beyanı kalkacak ve belki mali sisteme daha çok para girişi olacak.
Dövize teşvik olmasın Ancak öneri vergideki eşitsizliği tamamen gidermiyor. Çünkü hisse senetlerine üç yıllığına istisna, A tipi fonlara stopaj uygulanmamasını öneriyor. Bir de, döviz tevdiat hesaplarına yerli para cinsinden mevduata uygulanan stopaj oranının aynısının uygulanmasını istiyor ki, bu yerli para cinsinden mevduat yapmayı daha ağır vergilemek anlamına geliyor. Döviz hesaplarının bir getirisi faizden ise asıl büyük kazancı kur artışından. Şu anda TL mevduatında yüzde 20'nin üzerinde olan faizlere karşılık döviz mevduat faizleri yüzde 3 dolayında. Kesinti bu faiz üzerinden yapılırken döviz kurunun artışı vergi dışında kalıyor. Buradaki adaletsizliği gidermek için de, DTH'ların stopajı dah a yüksek belirleniyor. Bu fark bile, TL mevduatlar aleyhine olan durumu gidermiyor. Vergi Konseyi'nin önerisi TL aleyhine olan durumu daha da bozuyor.
Bonoya stopajın yararı Bunun yanında Vergi Konseyi'nin Hazine kağıtlarına mevduatla aynı stopajı istemesi cesurca bir yaklaşım. Özünde kamu kesimi için değişen bir şey yok. Gelecek vergi kadar faizler yükselecek, Hazine'nin faiz ödemeleri artacak ama bunun karşısında devletin vergi gelirleri aynı ölçüde büyüyecek. Devletin bir cebinden çıkacak diğer cebine girecek. Kamuya maliyeti değişmeyecek. Önerinin asıl yararı ise özel sektör borçlanma senetlerinin yeniden hayat bulmasında ortaya çıkacak. 1994'te krize girince Hazine'nin borçlanmasını kolaylaştırmak için devlet iç borçlanma senetlerinde stopaj sıfırlandı, özel sektör borçlanma senetleri yüzde 10 stopaja tabi kaldı. O yıldan bu yana özel sektör tahvili çıkartılamaz oldu. Borçlanma piyasasından sadece devlet borçlandı, özel sektör tamamen dışlandı. Üstelik 2001 krizi sonrasında bu kaynak ihtiyacı çok daha arttı. Özel sektör borçlanma piyasasının önünü açmanın başka bir zorunluğu ise ipotek karşılığı konut finansmanı (mortgage) sisteminin devreye girebilmesi için gerekli olması. Yoksa bu sistem için gerekli olacak tahviller çıkartılamaz, çıkartılsa bile yüzde 10 stopaj yükü ile Hazine kağıtları karşısında rekabet edemez ve hayat bulamaz.
Nereye gider? Şu anda 3.5 katrilyonu mevduattan, 500 trilyonu yatırım fonlarından, 187 trilyonu Hazine kağıtlarından, 12 trilyonu hisse senedi alım satım ve temettülerden olmak üzere yatırım araçlarından yılda toplam 4.2 katrilyonluk vergi toplanabiliyor. Tasarruflar devlete yönelecekse vergisiz, özel sektöre gidecekse vergili gibi bir yaklaşım, tasarrufları devlete yöneltir. Hatta bizi devlet eliyle kalkınmaya, istihdam yaratmaya ve kamusal ekonomiye kadar götürür. Özel sektörün önünü giderek tıkar. O zaman 2001'den bu yana uygulamaya konulan programı sürdürmenin de bir anlamı kalmaz, özel sektörün bankacılık yapmasının da.
Sonuç "İhtiyaçlar, icatların anasıdır" William Wycherley
|