Meclis'teki 'şiddet' paradoksu
Futbolun toplumun sadece alt kültür gruplarından izleyici çeken spor dalı olmaktan çıkması gerektiğine inananlardandı. Bunun için, köşesinde maç kritiği yaparken, futbolculardan bahsederken, soy isimlerini de yazan ilk kişiydi. Tribünlerde şiddet olayının ölümle bitmesinin yarattığı şokun tartışıldığı dün aramızdan ayrılışının altıncı yılında Yavuz Gökmen'in mezarı başındaydık. DYP lideri Mehmet Ağar ve eski Maliye Bakanı Sümer Oral, Sedat Ergin, futbol maçlarını izlemeye büyük bir keyif içinde nasıl gittiklerine ilişkin anılarını aktardılar. O'nun sporcu, izleyici, hatta yöneticilerin şiddetten uzak, daha kaliteli bir hale gelmesi için verdiği çabalardan örnekler sıraladılar. Anma töreni sonrası mezarlıktan Ağar ile birlikte ayrıldık. Uzun yıllar emniyet müdürlüğü ve İçişleri Bakanlığı yapan Ağar'a stadyumlardaki şiddetin nasıl durdurulacağını sorduğumuzda yanıtı şöyle oldu: "Suç ve suçluya bulaşanlar, sporu geçim merkezi yaptığı için bugün şiddet olayları yaşanıyor..." Mehmet Ağar'a göre, sorunun temelinde kulüp yönetimleri yatıyor. Bir de tribünleri kontrol altında tutması gereken, taşkınlık yapanlara anında tepki göstermesi gereken amigolar. Amigo Orhan, Karıncaezmez Şevki, Paşalı Birol ve Amigo Şeref'in tribünleri nasıl kontrol altında tuttuklarını örnekleriyle sıraladı. Ardından sözü kulüp yönetimlerine getirdi. Önce, şu tespiti yaptı: "Başarısızlığını her maç sonrası tahrik ve tehditlerle örtmeye kalkanlara, futbol üzerinden işleri için kazanç sağlamak isteyenlere, çeteleşmek amacıyla kulüp yöneticiliği yapanlara fırsat verilmemeli..." Bugünkü olayların gerisinde bu nedenlerin yattığının altını çizdi ve devam etti: "Stadyumları izleyiciye kapatarak, deplasmana seyirci götürmeyerek meseleyi çözmeye kalkmak, okulları kapatarak eğitim sorununu çözmeye benzer. Esnafın Anadolu'da maç gününü beklediği unutulmamalı." Ağar'a göre, önce toplumun gerilimini düşürmenin yolu bulunmalı. Asıl önemlisi ise "küfür edip, çetecilik oynamak için kulüp yönetimlerinden bedava bilet alanlara" tanınan fırsatın sona erdirilmesi. Ayrıca, topluma önderlik yapan insanların, kavgayı teşvik edici tavır içinde görünüm vermemesi.
Önleyicilerin şiddeti Ağar ile Celal Bayar Köşkü'nde sohbet ederken, tam karşıdaki TBMM, "sporda şike ve şiddetin önlenmesine" ilişkin araştırma önergesini görüşmeye hazırlanıyordu. Meclis kapısından içeri girdiğimizde, kuliste bulunan herkesin duyacağı şekilde cep telefonu ile bağırarak konuşan milletvekilinin söylediği sözler ise ele alınacak konuyla paradoks oluşturuyordu. Bir kamu kurumunda daire başkanı olduğu anlaşılan telefonun diğer ucundaki kişiye şöyle bağırıyordu: "Ulan sen benim milletvekili olduğumu bilmiyor musun? Seni 15 kez arayacağım, 20 gün sonra cevap vereceksin öyle mi? Telefonuma çıkmayan daire başkanının, odasından nasıl çıkarılacağını oraya gelip sana gösteririm..." Milletvekilinin yarattığı gerginlik kuliste son bulmuyordu. İki kat yukarıda Tarım Komisyonu'nda da benzer bir görüntü hakimdi. CHP'li Bayram Meral, AKP milletvekillerine "Şerefsizler, hırsızlar" diye bağırarak dışarı çıkıyordu. AKP Mardin Milletvekili Selahattin Dağ ise yumruklarını sıkıp, sıraların üzerinden atlayıp, zıplayıp, ceketini fora edip, bardakları kırıp, kendisini durdurmak isteyen arkadaşlarının kolları arasında CHP'lilere şöyle bağırıyordu: "Bana bu lafı söyleyecek anasından doğmadı... Çıkın dışarı lan, orada hesaplaşacağız... Size göstereceğim lan... Ağzınızı yırtarım..." Bir zamanlar, iktidar-muhalefet arasındaki zeka dolu, nükteli sözlü atışmalar gitmiş, yerini vekillerin sıkılı yumruklu, kaba kuvveti almıştı. Meclis Genel Kurulu ise sporda şike ve şiddetin önlenmesine ilişkin tespitlerde bulunması amacıyla Araştırma Komisyonu kurulmasını tartışıyordu.
|