Yol hâlâ çok uzun ve engebeli
Arafat'ın cenazesinden birkaç saat sonra Başkan Bush ve Başbakan Blair bir basın toplantısı düzenledi. Bush "Bir Filistin devletinin kurulması için önümüzde büyük bir şans olduğuna inanıyorum. Gelecek dört yıl içinde ABD'nin sermayesini bu devlete yönelik olarak kullanma niyetindeyim Gerçekten özgür bir devletin gelişmesinin dünyanın çıkarına olduğu kanısındayım" dedi. Blair'in baskıları sonucu da olsa Amerikan Başkanı, önüne Filistin sorununun çözülmesi hedefini koydu. Blair de aynı amacı hedeflediğini söylerken kurulacak Filistin devletinin yaşayabilir bir devlet olması gerektiğinin altını çizdi. Bush'un bu sözüne ne ölçüde sadık kalacağı konusunda kuşkular var. Ancak her şeye rağmen Arafat'ın ölümüyle birlikte ciddi bir barış atağına kalkılması imkanının ortaya çıktığını da kabul etmek gerek. Sonuçta Bush bile Kudüs'te barışın Bağdat'tan geçmediğini, tersine tüm Ortadoğu'da barışın ancak Kudüs'e barış gelmesiyle sağlanabileceğini anlamış görünüyor. Ortadoğu'da barışı kurabilmek, büyük devletlerin bu konuya ciddiyetle eğilmelerine rağmen kolayca da gerçekleşemez. Arafat'ın ölümü ardından yerine gelecek kişi veya kişiler onun sahip olduğu prestije veya meşruiyete sahip değil. Üstelik Arafat'ın ardında bıraktığı Filistin yönetimi hemen tüm çivileri çıkmış, idari mekanizmaları çökmüş, yolsuzluklar içinde yüzen bir kabuktan ibaretti. Dahası, bir Filistinli'nin söylediği gibi, halefleri "Arafat'ın yerinde oturabilirler ama yerini dolduramazlar".
Barış önerisi ne oldu Filistinlilerin önlerindeki zorlu meseleleri aşabilmek için bu meşruiyet sorununu aşmaları gerekiyor. Önümüzdeki aylarda bugün yönetimi ele geçiren eski tüfeklere karşı, Birinci İntifada'dan beri ortaya çıkmış daha milliyetçi ve daha dinci, sokağa hakim olabilecek liderler ön plana çıkma mücadelesi vermeleri beklenebilir. Genç ve radikal unsurların iktidar mücadelesi ister istemez İsrail'in varlığını sorgulayan ve Filistinliler açısından maksimum talepler içeren bir siyasi platforma dayanacaktır. Dinci unsurların daha fazla ön plana çıkmaları da doğal sayılmalı. Böylesi bir durum İsrail'den sert tepki alacaktır. Dolayısıyla yapılması gereken ilk iş geçiş döneminde yönetimde olanların başarı şanslarını arttıracak girişimlerin yapılmasıdır. İsrail Gazze'den çıkmalıdır. Şimdilik rafa kalkmış "Yol Haritası" veya geçen sene Filistinli ve İsrailli önde gelen şahsiyetlerce imzalanan Cenevre Anlaşması türünden belgelerin yansıttıkları mutabakata uygun adımlar atılmalıdır. 2002 yılında Arap Birliği, Suudi veliaht prensi tarafından hazırlanmış, İsrail'e güvenlik garantisi veren, Filistin'de bağımsız ve demokratik bir devlet kurulmasını öngören bir barış önerisini kabul etmişti. Bunların yeniden tedavüle sokulması, bölge ülkelerinin ABD'den gelecek inandırıcı bir açılımı desteklemeleri Filistinli liderlerin barışçı bir yola girmelerini kolaylaştırır. Böyle bir süreçte İsrail'in kaba hatlarıyla 1967 sınırlarına dönmeyi kabul etmesi şarttır. Filistinliler'in ise bir toplum olarak 1948 yenilgisinin sonuçlarını sindirmeleri gerekecektir. Bu türden ağır adımlar ancak ulusal mutabakata dayalı olarak atılabilir. Bu bağlamda Filistin'de Hamas'ın da katılabileceği seçimlerin yapılması mutlaka sağlanmalıdır. Daha derindeki meşruiyet krizi ancak bu şekilde aşılır. Filistinliler'in içinde yaşadıkları koşulların zorluğuna rağmen Arafat sonrasını iyi yönetebilmeleri uluslararası sistemdeki barışa yönelik baskıların yoğunluğunu da, başarı şansını da arttıracaktır. Okurların Ramazan Bayramını kutlarım.
|