Başbakan'ın azarları ve azalttıkları
Ne hikmetse gazeteler iktidar partisinin kulislerinden daha çok Başbakan'ın karizmasını parlatıcı malumatlar sızdırabiliyorlar. Bu durum öncelikle iki şeye delalet eder: 1)İktidar partisinin aleyhine olan iç haberleri değerlendirebilmenin pek demokratik (!) bir şekilde zorlaştığına.. 2)'Has Bahçe'nin veya basın danışmanlarının iyi çalıştığına.. Son MKYK toplantısı da böyle oldu. Acar bakan Babacan Başbakan'dan azar yedi. Üstelik bu azarın içinde kapalı ama ağır bir itham da vardı: - Sen faiz borcunu öderken sonuna kadar hassassın. Ama asgari ücretlerle geçinmeye çalışan memura erken ödeme yapalım denilince karşı çıkıyorsun. Ölseniz de yapacaksınız. Böylece 'dar gelirli için ağırlığını koyan başbakan' görüntüsü uğruna, IMF düstur ve desturlarıyla ekonomiyi yöneten Babacan neredeyse 'rantiyenin hükümetteki tahsildarı' gibi gösterildi.
*** Bunlar partileşememenin alametleri.. Dahası, Erdoğan sevgisinin sorgulandığı sürecin işaretleri.. Parti içinden perakende olarak edindiğim bilgi ve veri yığınının bende uyandırdığı izlenim şüphesiz Başbakan'a ve 'Has Bahçe' takımına inandırıcı gelmeyecektir. Fakat gerçeğin kesinleşmesi için uzun yıllar beklemeye gerek kalmayacak. Bu izlenimin başlığı biraz iddialı olacak: Hızlı sevgi eksilmesi.. Liderin zirve yaptığı an; sevgisizlik tohumlarının topluluk rahmine düştüğü andır. Zirveyi yaparken birtakım tercihleriyle bizzat liderin ürettiği hayal kırıklıkları ve küskünlükler başlangıçta bir avuç tohumdur ve kafidir. Sonrasında iktidar da gelince; kendini ucundan kenarından parti şemsiyesi altında gören milyonlarca insanın kopartacağı beklenti fırtınasını karşılayabilmek hatta dengeleyebilmek imkansızdır. Eğer liderde tartışılmaz bir adalet duyarlılığı olduğuna ilişkin güçlü bir kanaat yoksa bu fırtına kısa sürede tufan getirir.
*** Demirel'in parlayış günlerinde fazla genç olduğum için ömrüme şimdilik iki başbakanın yükselişini dikkatle izleme imkanı sığmış bulunuyor. Özal ve Erdoğan.. Partililerce 'aziz tonton genel başkan' olarak yüceltilen Özal'ın üç yıl içinde bin bir etkenle gelişen sevgisizlik ortamında sadece 'otoritesinden sakınılan adam' haline gelişini dikkatle takip ettim. Özellikle has dostlarını halkın yaşayışıyla alakasız kimselerden seçmesi Özal'ı az zamanda sevimliliğinden uzaklaştırdı. Sonunda bir mahalli seçimde (1989) merhum Çetin Emeç'in Hürriyet'indeki başlıktaki gibi 'yamyassı' oldu. Bu tecrübeye dayanarak Erdoğan'a duyulan sevgideki azalışın hızını belirlemeye çalışıyorum. Kanaatim tablonun çok benzer olduğu yönündedir. Hatta eğer şu an iktidarın sağladığı 'ikbal zamkı' olmasa sarsıntının daha erken başlayacağı bile söylenebilir. Çünkü Erdoğan'ın partideki bütün hakimiyeti, oy kullanmayanları sayarsak sadece halkın yüzde yirmi beşini oluşturan bir kitlenin mutlak hayranlığına dayanmaktadır. Bunun beraberinde liderin siyasete ve devlet işlerine vukufuna inanmaktan da kaynaklanan mutlak bir güven henüz oluşmuş değildir. Özal ise hem çok yüksek katılımlı bir seçimle gelen büyük halk desteğine dayanmış, hem de devlete ve siyasete vakıf olduğuna ilişkin güçlü bir güven uyandırarak zirveyi yakalamıştı. Aradaki bu fark, parti içinde 'kendini beğenmiş' veya 'hak ettiğini henüz elde edemediğine inanmış' sayısız insanı 'liderin çapına ve adaletine güven ve inancın besleyeceği sevi bağı'ndan yoksunlaştırıyor, sadece 'ikbal kaygısı' ile mevcut mevziini korumaya yoğunlaştırıyor. Ayrıca parti tabanında en önemli kesimi oluşturan 'değişime açık İslamcı kesim'in de yaşadığı hayal kırıklıkları, Erdoğan'dan 'mucizevi hamle' beklentilerini de bitirdiği için macera artık, fazlasıyla ANAP'laşma riski taşıyor. Erdoğan, 'Has Bahçe'deki 'arkadaşları' sayesinde 'olacağı kadar olamayacak' izlenimi veriyor. Daha mı somut söylemeli: 'Has Bahçe' sakinleri sanki doğrudan PKK'lı imiş gibi bir hava partinin tavanından tabanına doğru yayılıyor; bu da 'PKK'cı olmayan' kadro ve kitlelerin Erdoğan sevgisini hızla tüketiyor. Ne var ki, Erdoğan bu ve benzeri eleştirileri 'Has Bahçe'nin de dinamik etkisiyle 'resmi ulusçu' bakışın yansıması olarak görmeye devam ettiği için gerçek sevgi ölçümünü yapamadığı gibi, hakikati de ıskalıyor. Oysa ben bu hikayemin bir benzerini 1999'larda 'MHP nasıl yozlaşır' diye de tefrika eylemiş idim..
|