Solsuz bir dünya
Tüm dünyada ırk ve din temelini öne çıkaran sağın yükselişine tanıklık ediyoruz. Amerika'dan Fransa'ya, İtalya'dan Avusturya'ya "farklı olanı kabul etmeyen, tepki duyan" kitlelerin ve onları iktidarda temsil edenlerin sayısı hızla artıyor. Dünyanın rot ayarı bozuldu, aşırı sağa çekiyor. Komşusunun kaderini düşünmeyen, birey hakkı ile bencilliği karıştıran, kendi güvenliği adına dünyanın bir başka köşesinde binlerce masum insanın haksız yere öldürülmesinden rahatsız olmayan insanların sayısı artıyor. Dünya daha az güvenli, daha az adil ve daha az eşitçi oldukça, güven ve huzurun bir başka dünyada olduğuna inanan insanların sayısı yükseliyor. Gerek Müslüman Doğu'da, gerekse Hıristiyan Batı'da, dini değerleri hayatın temeline oturtmak isteyenlerin oranında hissedilir bir artış var. Soğuk Savaş'ın sona erdiği, sol fikirlerin ve uygulamanın itibarını yitirdiği önemli bir dönüşüm sürecinin kaçınılmaz sonucu bu. Eşitlik, adalet kavramlarının çok öne çıkarıldığı "sosyalist" (!) düzenlerin, bireyi, özgürlüğü tamamen göz ardı etmesinin kaçınılmaz bedeli. Sosyalizm adına gerçekleşen uygulamalar öylesine fiyaskoyla sonuçlandı ki, bugün İslam adına ortaya çıkanlar bile Hazreti Ömer adaletinden bahsetmiyor. Şu anda İslam, Batı karşıtlığı ve kadının toplumdaki yeri üzerine bir kavga yürütüyor. İslam'ın eşitlikçi, adaletçi, insani yüzü yok sayılıyor. Yasakçı, karşı tarafı düşman gören, kapitalist yanı yüceltiliyor. Toplama kampsız bir Nazizm dönemine girdiğini hissediyor insan zaman zaman. Guantanamo'yu hesaba katarsanız bu düşünceniz bile abartılı kalabiliyor. "Her koyun kendi bacağından asılır" dönemi bu. "Yarin yanağından gayri her yerde ve her şeyde bir" fikri ürkütüyor insanları bu dönemde. Özel sitelerde, tatil köylerinde, özel duvarlar arkasında bir yaşam ideali yükselen değer. Duvarın dışındaki yılan, bana dokunmadığı sürece bin yıl yaşasın demek istiyor sayıları gittikçe artan insanlar. Onun için Ünlüler Çiftlikleri, Pop Starlar yükselişte. Herkes kendini o özel duvarın içinde görmek istiyor. Duvarın dışı, çevreye tehdit, hukuksuzluk, yolsuzluk, uğursuzluk daha az insanın derdi haline geliyor. Bu, güçlü sol geleneğin olmadığı Amerika ve Türkiye gibi ülkelerde daha vahim bir durum alıyor. Sol'suz, muhalefetsiz bir demokrasi anlayışı. Çok şükür ki, bizim başımızda bir Avrupa Birliği hedefi var. 'Solaçık' mevkiini şimdilik AB dolduruyor. Soldan AB ortalıyor, "muhafazakar demokratlar" golü atıyor. Enseyi karartmak mı gerekiyor bu tablo karşısında. Kesinlikle hayır. Bu, toplumsal bir gel-git olayı. Şimdi sol ve onun temsil ettiği değerler çekiliyor, sağ ve onun değerleri yükseliyor. Bush'un ezici zaferi bunun açık göstergesi. Bunun böyle sürüp gitmesi mümkün değil. Bunun önündeki en büyük engel, sayıları ve güçleri her geçen gün artan kadınlar. Seslerini ve güçlerini daha fazla yükselten azınlıklar. Kadını, eşcinseli, yoksulu, Zenciyi, Müslümanı küçümseyen, dışlayan "beyaz" bir kültür ne kadar güçlü olursa olsun, mutlak bir egemenliğe ulaşamaz. Kardeşlik, eşitlik, adalet duyguları bu dünyanın en eski ve en güçlü inançlarının başında geliyor. Sağın güçlenmesi, bu değerlerin daha güçlü olarak gündeme gelmesinden başka bir sonuç vermez. Bu ortamda aşırı sağcı bir Amerika karşısında, insanlığın temel değerlerine bağlı bir Avrupa Birliği'nin önem ve anlamı daha da artıyor.
|