| |
Güney'e dikkat
Arafat'ın sahneden çekilmesiyle Ortadoğu'da dengeler değişirken, Ankara da Kuzey Irak'la uğraşıyor. Konuyla ilgili kaygıları ve hazırlıkları iki bölümde değerlendirmek gerekiyor. İlki Kuzey Irak'ta yuvalanmış silahlı PKK unsurlarının gi- derek daha da büyük gruplar halinde sınırı geçip, saldırılar düzenlemeleri. İkincisi ise Kürt grupların, özellikle de Barzani'nin Kerkük'le ilgili tahriklerinin neredeyse meydan okuma boyutlarına gelmesi. Eldeki veriler PKK'nin artan saldırılarında Kuzey Irak'ta üslenmiş unsurların büyük payı olduğunu gösteriyor. Terör örgütünün oradaki gücü, sadece 4 yıl önce Apo'nun talimatıyla sınır dışına çıkmış 2 bin kadar silahlı üyeyle sınırlı değil. Bunlar gerek Türkiye'den, gerekse Suriye, İran ve Irak'tan devşirilmiş militanlarla takviye edildi. Son günlerdeki çatışmalarda ölü ele geçirilen teröristler arasında Suriye ve İran vatandaşlarının da bulunması bunun en somut kanıtı. Onca uyarıya rağmen ABD "Önceliğimiz değil" veya "Konuyu Irak resmi makamlarıyla görüşün" diyerek geçiştirdiğine, Kuzey Iraklı Kürt liderler de "Genel af ilan edin" önerisiyle sorumluluktan kaçtığına göre, Türkiye'nin "Başının çaresine bakmak"tan başka seçeneği bulunmuyor. Hazırlıklar bu seçeneğin hayata geçirilmek üzere olduğu anlamına geliyor. Yani "Sınır ötesi sıcak takip" günlerine geri dönülecek. Kerkük'e gelince... AB'nin üyelik müzakerelerini başlatma kararını alacağı 16-17 Aralık'taki Brüksel zirvesine kadar Türkiye'nin parmağını bile kıpırdatamayacağı düşüncesine kapılan Kürt gruplar kentin nüfus yapısını de- ğiştirme girişimlerinde ölçüyü kaçırdılar. Gelen haberlere göre günde ortalama 500 Kürt kente akıyor. 2003 Nisan'ında Arap, Kürt ve Türkmen grupların aşağı-yukarı eşit olduğu, her birinin 250 bin kişilik nüfusa sahip bulunduğu hesaplanmıştı. Şimdi ise Kürtler'in 320 bin ki- şiye yükseldiği, Araplar'ın 200 bin kişiye indi- ği, Türkmenler'in mevcudu korumaya çalıştıkları belirtiliyor. Oldu-bitti mümkün mü? Kürtler iki aşamalı bir hedef peşindeler: Önce Irak'ta 2005 başında yapılacak seçimde Kerkük milletvekillerinin çoğunun Kürt olmasını sağlamak (temsilciler etnik grupların gücüne göre dağıtılacak), ardından referandumla Kerkük'ü Kürt bölgesine bağlatmak. Çünkü, şiddet ve terör bataklığında çırpınan Irak'ta Kürtler ile Araplar birbirlerinden her geçen gün daha da uzaklaşıyor. Tüm gözlemcilerin doğruladığı bu gelişme ülkeyi -ABD zorla birarada tutmaya çalışmazsa- kaçınılmaz olarak parçalanmaya götürecek. Kürtler'in çabası işte o gün gelmeden Kerkük'ü Kürt bölgesi içine aldırmak. Yukarıda da vurguladığımız gibi, oldu-bitti için en uygun dönem olarak 17 Aralık'a kadarki süreci görüyorlar. Barzani'nin "Kerkük için savaşırız. Kerkük, Irak'ın iç sorunu, kimsenin karışmaya hakkı yok" diye diklenmesinin nedeni bu. Test ediyor. Tepkiyi ölçüyor. Sınırlı, göğüslenebilir olduğu sonucuna varırsa bir adım daha atacak. Kimbilir, belki de son adımı. Ama onca deneyimine rağmen bir gerçeği görmüyor. Polonya Cumhurbaşkanı Kwasniewski'nin demeciyle bile uyanmıyor: "ABD ile stratejik ortaklığımız AB'den bile önce gelir..." Yani her şey AB değil. AB'den de önemli ulusal hedefler ve davalar var. Dışişleri'nin dün kullandığı ifadeyle "Irak'taki en kötü ihtimallerin bertaraf edilmesi" de bunlardan biri. Zira Kerkük, Kürdistan'ın değil ama Türkiye'nin Irak politikasının kalbi...
|