Özeleştiri
11 Eylül ve Irak Savaşı, Amerikan basını için iki şok gelişme oldu. Vietnam Savaşı, Watergate Skandalı gibi olaylardaki tutumu, habere harcadığı para, muhabirlere sağladığı olanaklarla göklere çıkarılan Amerikan basını, iki gelişmede de başarılı bir sınav veremedi. Ancak, bu gelişme karşısında Türkiye'de veya gelişmekte olan bir ülkede verilen veya verilebilecek olan tepkiden farklı tepkiler verdiler. Bunlardan birini de geçen mayıs ayında Stanford Üniversitesi'nde konuşan The New Yorker'ın yayın yönetmeni David Remnick yaptı. 1988-1989'da benim de katılımcısı olduğum John Knight Profesyonel Gazeteciler programına katılan Remnick, Amerikan medyası hakkındaki görüşlerini şöyle özetledi: "11 Eylül saldırılarının tarihi bir geçmişi vardı.. Amerikan gazeteciliği bunu Amerikan halkına anlatabilecek bir durumda değildi. Evet, felaket bölgelerine çok sayıda cesur ve yetenekli muhabir gönderebiliyordu. Ve evet, yöneticiler en azından bir süre, haberi anlatmak için para harcamaya, hatta aşırı para harcamaya niyetliydi. Ancak, bizler El Kaide gibi şekilsiz, devletsiz bir grubun böylesine bir destek ve sempatiyi nasıl sağladığı ve askeri tarihin en güçlü ordusuna kafa tutabildiğini açıklama konusunda yeterli donanıma sahip değildik. 11 Eylül günü, Amerikan gazete ve televizyonlarında kaç gazeteci Urduca veya Peştunca'yı bir kenara bırakalım, akıcı Arapça konuşuyordu? Kaç haber örgütünün Ortadoğu'da yeterli donanıma sahip bürosu vardı? Amerikan gazeteciliği, 20. yüzyılın başında Kahire'de Müslüman Kardeşler'in ve İslamcı köktendinciliğin yükselişi konusunda nasıl bir perde gerisi aktarabildi veya hiç aktarabildi mi? Kaç gazeteci Hasan el Benna, Seyyid Kutub ve İslamcı köktendinciliğin ilk ideologlarının eserlerini okudu? Bu ülkede haber toplamak, bir hükümet işi değildir, bazen değerleriyle, bazen değil, bir iştir. Dünyanın giderek ticarileşen ve banalleşen ortamında, medya yöneticileri dış haberin ticari bir kayıp olduğu sonucuna vardı. Bu ana kadar medyanın bayağılığa yönelimi, aşırı ticarileşmesi ve karar alırken reytinglere bağlılığı üzerinde durdum. Ama buna paralel bir değerlendirme daha yapılması lazım ve bunu sindirmek o kadar kolay değil. Kamuoyu da, ne izlediği, ne okuduğu ve neyi ihmal ettiği konusunda bir sorumluluk taşır. Bazen sorun halkın bilgi alma hakkı veya bilgi kıtlığı değildir. Daha çok halkın bilme arzusu, eğitilmekten çok eğlendirilmek arzusudur. Bu da medyadan çok kültürle (okul, aile) ilgili bir sorundur." Bunlar bizim çok ötemizde tartışmalar. Aynı eleştirileri bizim de sürekli yapmamız gerekir. Remnick'in Stanford'dan sorduğu soruların daha acıları bizim için de geçerli. Ne yazık ki, bizim gazetelerin haber servislerinde de Arapça bilen insanlar yok. Köktendinciler bir yana, İslamı anlama, ifade etme çabası yok. Bürolarımız ülkenin siyaseti gibi Batılı ülkelerde mevcut. Eğitim sisteminin içler acısı durumu, kitap okuma alışkanlığının zayıflığı sonucu bizde de bilgilendirilmekten çok eğlendirilmek istenen bir kamuoyu var ama basın içi rekabet de bizleri bu yöne daha fazla itiyor. İşin daha da acısı, bizde kendisine Türkiye'nin New York Times'ı diyen gazetenin muhabirleri, her türlü gazetecilik ilkesini bir yana bırakıp Kardak'a bayrak dikiyor ve o gazetenin yönetimi de bunu gururla basıyor. İşe gazetecilikle askerliği ayırarak başlarsak 10 yıl sonra bir noktaya gelebiliriz.
|