Alet-i ruhiye!
Vesile oldu. Bir köşede, "Ramazan ayında iftar çadırları ve erzak dağıtımı, dinin siyasete alet edilmesidir" diye okuyunca... Hem bu ülkenin "alet, edevat" meselelerine dair hatırlamalara vesile oldu... Hem de, bizzat mevzuu düşünmeye.
*** İftar çadırı, bir "alet" olabilir hakikaten. Ancak, öncelikle, "yoksulluğun siyasete alet edilmesi"dir. Ve yoksulluk, muhtaçlık, "siyasete alet edilme" şerefine, maalesef ancak bir Ramazan'da, bir de "zengin ile fakirin oyunun eşit sayıldığı", azınlığın siyasiekonomik gücüne karşı yoksul çoğunluğun tek kıymet-i harbiye zamanı seçimlerde nail olur. Onun dışında, "siyasete alet" edilen, genellikle zenginliktir. Siyaseti "alet eden" de. "Yoksulların partisi" AKP için bile öyledir. Bir başbakan, ki en azından, öyle ya da böyle, iftarını bir yoksul sofrasında açmaya özen gösterir; bir zaman ve bir makamdan sonra, en iyi arkadaşları, tatil, sohbet, aile dostları elbette "yoksullar" değildir. Parti, yoksulların oylarıyla iktidar olsa da, gücünü kendi zenginlerinden alır. Gücünü asıl olarak, güçlülere, zenginlere sunar. Yoksulların iştahı arsızca kabartılamaz; ancak açlıkları bastırılır. Yoksullara ihale, mihale verilemez; ancak böyle, erzak verilir, iftariyelik sunulur. Bu da, aşsızı, işsizi, güçsüzü en azından bir ay mutlu eder. "11 ayın sultanı" yoksulluktur, muhtaçlıktır. Geri kalan 11 ayın sultanları zaten bellidir! 11 ay, her gün, öğün aşırı, gün aşırı, aşırı miktarda, "dışarıda", kabarık faturalarla yemek yiyebilenlere, yedikleri kendilerine kalmayıp dergilerden, sütunlardan, ekranlardan ballandıra ballandıra, ağız sulandıra sulandıra taşanlara... 12'nci ayın otel, motel iftarlarına karşı... Ramazan'ın iftar çadırları, sadece oruçluların dini ritüeli değil, yoksulluğun, "yoksul gibi"liğin, "dışarıda, kalabalık içinde, hep birlikte" iftar açabilme, yemek yiyebilme, "sosyal bir sofra"yı paylaşabilme fırsatıdır. Yoksulluğun "cemiyet hayatı"dır! Yoksulluğun, kuyruklarda, çadırlarda "insan yerine konma" yahut kendisini "cemiyetin bir ferdi" sayma, bunu en azından umut etme sırasıdır. O sıra ancak Ramazan'da gelir; sonrası zaten bayramdır. Kimine her gün bayramdır! Kimi her gün bayramdır! Tok Bayram, aç Ramazan'ın halinden, anlar mı, bilemem.
*** İster dini alet ederek olsun, ister başka bir şeyi, ister içten gelsin, ister içten pazarlıklı yapılsın; şahsen ben, yoksul sofrasına, yoksulluğun iftarına, bir ay bir çadırlık sosyalleşmeye ve kendini toplumun bir parçası sanma, şükürler olsun diyebilme hissiyatına dil uzatamam. Tok karınla, kuru tuzla, yurtdışı, yurtiçi zengin sofraların damak lezzetiyle, gazlı, ülserli, diyetli midesiyle bunu yapmayı ayıp sayarım. Ayrıca.. Medyasını siyasete, gazetesini ticarete, gazetecisini iş takibine, devleti zenginliğine, ilkesizliklerini refahına kolaylıkla "alet" edebilenlerin... "Edevat"lıktan hiç rahatsız olmadan, bir yandan büyük lokma yerken bir yandan da çadır insanlarının küçük lokmasında "kıl" aramalarından da utanırım. Utanılmalı diye düşünürüm! "Alet-i ruhiye"lerini sevdiklerim!
|