Körlerin yürüyüşü: Fransa
Fransız düşüncesi, Türk düşünce hayatına neredeyse iki yüz yıl boyunca damgasını vurdu. En önemlisi Galatasaray'ın açılmasıyla birlikte modern Osmanlı bürokrasisine Fransa sevdalısı, Fransız kültürüne vakıf seçkinler hakim oldu. Türkiye Cumhuriyeti, kuruluşunda kendisine model olarak Fransa'yı aldı. Yakın zamana kadar da AB sürecinde Fransa, Türkiye'nin destekçisi sayıldı. Bugün Fransız entelektüelleri ve siyaset sınıfının sağ kanattaki ezici çoğunluğu, AB bağlamı içinde Türkiye'nin üyeliğinin düşmanıdır. Bu düşmanlık kendini açığa çıkarış tarzı ve kullandığı dil açısından değerlendirildiğinde de Fransa dünyaya kendisinin sunduğu değerlere, kendi ilkelerine ve Avrupalılık ahlakına aykırı bir tutum, hatta ihanet içindedir. Fransa'da siyaset sınıfının hatırı sayılır bir bölümü yalnızca Türkiye'nin AB üyeliğine değil, üyelik müzakerelerinin başlamasına karşı. AB genişlemesi sonucunda Fransa'nın artık Birliğe siyaseten hakim olamayacağının, kendi dediklerini kabul ettiremeyecek olmasının bunda bir payı var.
Yaşlanıp içine kapanıyor Yani Fransızlar genişlemenin kendi güçlerinde yarattığı erozyondan rahatsızlar. Fransa aynı zamanda bir türlü entegre edemediği eski sömürgelerinden bu ülkeye gelmiş çoğunluğu Müslüman göçmen nüfus nedeniyle de sıkıntı yaşıyor. Küreselleşmeden rahatsız, ekonomik sıkıntılardan tedirgin, göçmenlerden korkan ve yaşlanmakta olan Fransız nüfusu tüm bu nedenlerle giderek içine kapanıyor. Kimlik krizi derin. Aşırı sağı güçlendirecek tüm unsurlar bir arada. Fransız siyasi sisteminde de büyük bir çalkantı var. 1980'lerin başından beri yeni proje üretmemiş, bir türlü yeni lider çıkaramayan bu sistem kilitlenmiş. Kendini yenileyemiyor, küresel döneme uygun bir yapılanmaya veya siyasete yönelme becerisine kavuşamıyor. Siyasi hayatına 1960'ların sonunda başlamış Cumhurbaşkanı Chirac, siyaseti bırakıp gençlerin önünü açmaya yanaşmıyor. O zaman da üç yıl sonra yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimine yönelik siyasi manevralar şimdiden yoğunlaşıyor.
Özel statü hükmü istiyor Türkiye, kimisi yapısal kimisi Fransız siyasetinin gerçeklerinden ve siyasilerin gem vurulamayan oportünizminden oluşan bu girdabın tam içine düşmüş durumda. Bir yandan Türkiye'nin Fransa'nın gücünü daha da azaltacağı korkusunu taşıyanlar var. Diğer yandan Müslüman nüfusuyla Türkiye son dönemde Fransa'yı cinnet hezeyanları içine sokan İslam fobyasını azdırıyor. AB'nin ABD karşısında güçlü olması gerektiğini savunan Fransa, bu gücün Türkiye olmadan elde edilemeyeceğini kabullenmiyor. 2050 yılında bugünkü nüfusu 60 milyon eksilecek ve nüfusunun neredeyse üçte biri 65 yaşın üstünde olacak bir AB'ye Türkiye'nin katacaklarını görmezden geliyor. Stratejik düşünme yetileri felce uğramış durumda. Bunların sonucunda da Türkiye'yi destekleyen Chirac, baskılar nedeniyle sürekli geri adım atıyor. Aralık ayında Fransız siyaseti Türkiye ile müzakereleri 2006'ya atmak, bir kez daha tarih için tarih vermek veya Konsey kararına müzakerelerin özel statüye bağlanabileceği hükmünü koydurmak istiyor. Eğer Fransa bunu yaparsa yalnızca kör değil Türkiye'nin düşmanı olduğunu da göstermiş olacaktır. Türkiye böyle bir siyasi ahlaksızlığa hazır olmalı, buna siyaseten soğukkanlılığı kaybetmeden nasıl cevap vereceğini de tasarlamaya başlamalı. Böyle bir stratejide de en önemli unsur böylesi bir kararın Fransa'nın canını hiç tahmin edemeyeceği ölçüde yakmasını sağlamaktır. Fransız devriminin değerlerine inanmış bir Türkiye'nin, kimlik sorunlarını aşmada Fransa'ya yardım etmesi o devrimci geleneğin de yüklediği bir görev sayılır.
|