Bakan, Erol Taş rolünde olunca...
Kamunun ilgili tüm kuruluşları, 29 Mart 2000'de İskenderun Limanı'na yaklaştığında Türk karasularını terk etmesi gerektiği konusunda hemfikir olmuştu. Buna rağmen Ulla gemisi, ortaya çıkarılan ulusal ve uluslararası bürokrasi engeli sayesinde 4.5 yıl boyunca limanda beklemiş ve sonunda batmıştı. Herkes birbirini suçlamış ve iş dönüp dolaşıp geminin bir an önce gitmesi için mücadele veren Çevre Bakanlığı'nın üzerine yıkılmıştı. Bakanlığın mücadelesi sonucu gemideki yükün sahibi İspanya, önceki gün Cenevre'de yapılan müzakerelerde, 4.5 yıllık direnişini kırdı ve atığı geri almayı kabul etti. Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe, dünkü sohbetimizde "Keşke bu noktaya gelmeden her şey zamanında çözümlenmiş olsaydı" diye söze başladı. Lafarge firmasına ait atığı geri almayı kabul eden İspanya'nın, teknik bir heyet göndererek atığın temizlenmesi ile ilgili yol haritasını belirleyeceğini bildirdi. Pepe'nin aktardığına göre, İskenderun Limanı'nda batık durumda olan geminin içindeki zararlı atık, vakum yoluyla emilerek, bir noktada toplanacak ve İspanya'ya gönderilecek. Bakan Pepe, atığın temizlenmesi ve batık geminin çıkarılarak sahibine iade edilmesi için yapılacak tüm harcamaların Lafarge firması tarafından karşılanacağını bildirdi. Uzun yıllar gemideki malı geri alma konusunda direnen İspanya bu noktaya nasıl geldi? Bakan Pepe'nin de vurguladığı gibi Avrupa Birliği normları ve getirdiği ağır yükümlülük bunun için yeterli oldu. Bakan'ın dikkat çektiği bir nokta daha vardı: "Lafarge firmasının Türkiye'de iş yaptığı da unutulmasın. Herhalde Türkiye'de çevre düşmanı ilan edilip, bu isimle anılmak istemezdi..."
Karadeniz sorunu Belli ki, atıkla ilgili sorunla karşılaşılınca Bakanlık da "mütekabiliyet" formülünü çalıştırmış. Sonuçta Bakan Pepe'nin de vurguladığı gibi İspanya kendisinden çıkan atığı geri almayı, firma da bütün masrafı üstlenmeyi "kuzu kuzu" kabul etmiş... Bakanın üzerinde durduğu ise Ulla gemisi atığının çok daha fazlasının yaşandığı bölgeler. İşaret ettiği iki nokta var; Karadeniz ve Gediz deltası... Karadeniz, sıkı bir denetim olmadığı için uluslararası firmaların mahalle çöplüğüne dönmüş. Birçok bölgesinde canlı yaşama rastlanmayan Karadeniz'in kurtulması için Pepe yeni bir proje başlattıklarını açıkladı. Bunun ilk adımı yarın kıyı şeridindeki tüm belediye başkanlarının katılımı ile Samsun'da atılacak ve her kapının önü süpürülerek işe başlanacak. Kıyı şeridindeki illerin, kanalizasyonu başta olmak üzere atıklarının denize dökülmesi yasaklanacak, arıtma tesisleri oluşturulacak. Ardından Karadeniz'i kirleten uluslararası firmalarla mücadele başlayacak. Gediz deltasındaki çevre katliamının önlenmesine gelince. Pepe, "Gediz deltasının katili Uşak'taki deri sanayicileri" diye söze başladı. Sanayicilerle birlikte arıtma tesisi planı hazırlanmış ve Bakanlık bunun için bir trilyon lira ilave ödenek göndermiş. Bakan, bunları sıraladıktan sonra sorunun bitmediğini vurguladı. "Çevre için asıl problem başka" dedi ve ekledi:
Katliam kamudan "Çevreyi en fazla kirleten, katliam yaratan kamu kuruluşları. Devletin kurumlarına karşı özellikli davranılmış. Sanki onların çevreyi kirletme hakkı varmış gibi görülmüş. Özel sektör ise gündüz temiz kalmış, gece arkaya dolaşıp çevreden iki puan almış. Bundan sonra yapamayacaklar..." Pepe, çevre konusundaki dirençlere karşı mücadelesini de şu örnekle dile getirdi: "Türk filmlerindeki Erol Taş rolünde gibiyim. Nereye gitsem kötü adam olarak görülüyorum..." AB ile müzakere sürecine hazırlanıldığı bir dönemde çevrenin ne kadar önem taşıdığı, Avrupa Parlamentosu Yeşiller Grubu'nun dün İstanbul'da yaptığı toplantıda Türk kökenli milletvekili Cem Özdemir'in sözlerinden de ortaya çıkıyordu. Özdemir, İztuzu'ndaki caretta caretta kaplumbağalarından da kendilerini sorumlu tuttuklarının altını özenle çiziyordu. Bu sözler dikkate alındığında, çevre bakanlarının bu rolü uzun süre oynamak zorunda kalacağı görülüyor.
|