99 yılın hikayesidir!
Önceki akşam atv Ana Haber Bülteni'nin canlı yayınına Ali Sami Yen Stadyumu önünden katılırken düşündüğüm şuydu: Öğle saatlerinden bu yana Galatasaraylılar heyecan içindeydiler. Stadda da kıyamet kopuyordu. Oysa ne bir kupa töreni vardı kutlanacak, ne de şampiyonluk şöleni! Sıradan bir gündü herkes için... Öyleyse neyin nesiydi bu kızılca kıyamet? Neyin nesidir sıradan bir İstanbul akşamında şu patlayan fişekler? Havai fişeklerin aydınlattığı bu sıcak son yaz gecesi neyin nesidir? Stada girdim sonra... Tribünleri dinledim yüreğimde... Duydum ki: Anlatılan; 99 yılın hikayesidir!
*** Her kulüp, her takım, her kurum kendi yüzyılını kutlayacaktır elbette... Her kulüp, her takım, her kurum kendi tarihinden hatırlanacak bir şeyleri bulup çıkaracaktır kendi şeref kürsüsüne övünçle... Lakin... Kutlamanın coşkusunu yaşayabilmek için ille de "Güncel zafer"lerin tacının konması gerekecektir, mazinin sayfaları hayli sararmış hatıra defterlerinin üstüne... Yani şampiyon olunmadan, yani kupalar alınmadan yüzüncü yılda... Yüzüncü yıl şölenleri ses vermeyecektir sokaklara hak ettiğince... Önceki akşam, Ali Sami Yen'de anlatılan hikaye buydu işte: Galatasaray; yüzüncü yılında "Güncelleştirilmiş" zaferlere ihtiyaç duymadan "Yüzüncü yıl bayramı"nı yaşayacak kadar "Eskimeyen bir tarih"in yegane mirasçısıydı bu ülkenin futbol coğrafyasında... Yeryüzünün bütün tarihçileri derdi ki: Daha büyük zaferler bir öncekini gölgede bırakana kadar kazanılmış zaferlerin kupaları güneşte parlamaya devam edecektir ebediyen... O gece, kızıl gölgeler düştü yeşil çimenlere 99 yılın meşalesinden... 17 mayıs Parken'in ve 25 Ağustos II. Louis'nin hatıraları alev alevdi hala; "unutulmayanlar"ın yüreklerinde... Gördüm!..
*** Metin Oktay'ın resmi alev alevdi... O yoktu ne yazık ki... Lakin... Hakan Şükür sahadaydı işte... Türk futbolunun "yaşayan" en büyük golcüsü. Öteki zafer kahramanları ve öteki arkadaşları adına; yaşanmış büyük zaferlerin "simge"si gibiydi. "9 numara"yla hâlâ en güzel golleri kovalarken yeşil çimlerde.. Yeryüzünün bütün tarihçileri derdi ki: Başkaları daha güzel ve "daha yaşamsal" golleri atana kadar; kralların tacı parlamaya devam edecektir aynı güneşin altında. Ne mutlu yüzüncü yılını kutlamaya başlayan takıma ki... Yeryüzündeki milyarlarca insanın, adını ezbere bildiği tek Türk; yüzüncü yıl takımında forma giyiyordu işte... Ne mutlu!
*** Ve Hagi... Birileri daha işe başlarken yıkmaya çalıştılar, dünya futbolunun gelmiş geçmiş en iyi "10 numaraları"ndan biri sayılan, ama hiç şüphesiz "En iyi insan"larından biri olan Hagi'yi... Başka takımlar adına konuşanları anlamak kolaydı... Rakip takımın başındaki hocayı yıpratmaya çalışmak anlaşılır; hatta taraftarlıkları adına "saygı"yla karşılanması gereken bir davranıştı onlar için... Ama ya "sarı-kırmızı" dille konuşanlar? Önce Hagi'nin çalıştırdığı takımlardan "kovulduğu"nu söylediler her cümlenin başında! Kovulmak fiili ve Hagi!.. Kovulmak ha! İşte Galatasaray taraftarının gözünde sizin bittiğiniz an o andı falanca ağabey, fişmekan amca... Bilmediğiniz ve bilmediğiniz için de anlamadığınız şey şuydu: Tribün ve sokaktaki Galatasaraylılar - ki milyonlarcaydılar - Hagi'yi istiyordu... Şampiyon olsa da istiyordu, olmasa da... Bir ara Galatasaray'ın kapılarında dolaştırılan ne idüğü belirsiz "yabancı" hocalarla şampiyon olunacağına; varsın; yüzüncü yılda Hagi ile "ikinci" olunsundu... İşte o kadar! Kaldı ki... Öyle de olmayacak... Her şeyini "Futbola" borçlu olduğu halde; "Futbol matematik değildir, basit bir oyundur" diyecek kadar "tevazu" gösteren bu gönül adamının bükemediği elini öpenler çoğunlukta bu ara... Son söz gönül adamlığına. Ya da adamlığına yalnızca... Asker arkadaşlarını oynatıyor diye kızanlar... Geçen yılki gazete kupürlerini karıştırsınlar... Daha Romanya'dayken verdiği bir röportajda, o günlerde kadrodışı bırakılan "Üç eski arkadaşı" için söylediklerini okusunlar: "Onlar büyük G.Saray'ın tarihidir... Futbolu ancak kendileri istediği zaman bırakırlar!" Yaptığı iş, sözünün eri olmaktır ya da adam olmak yalnızca... Sadece o da değil: Birkaç ay sonra Hakan Şükür'ün yanısıra; Hagi'nin "Öteki asker arkadaşları"nın Milli Takım'a çağırılması tartışılmaya başlanırsa hiç şaşırmayın... Velhasıl... Sormaz mısınız hiç? Hagi olmasa o anda, o kadar aydınlatır mıydı geceyi o meşale...
|