Dersaadet!
Önceki perşembe akşamı; Siyaset Meydanı'na, gündemin en önemli konularından birini tartışararak başladık. Avrupa Birliği ve İslam ilişkisi... Sorun, siyasi, hukuki ve sosyolojik eksende uzun uzadıya konuşuldu... Ancak, önemli bir boyutu daha vardı bu ilişkinin. İşin bu yanını tartışma gündemine taşıyabilmek için konuklara bir sürpriz hazırladık. Tartışmanın en hararetli yerinde, canlı yayın stüdyosuna iki Ramazan davulcusunu davet ettik. Kimi konuklar şaşırdı önce... Ama... Birkaç dakika içinde, herkes bu hoş sürprizin keyfini sürmeye başladı. Davulcular, önceden hazırladıkları ya da o anda uydurdukları "mani"leri söylediler. Sonrasında da "bahşiş"lerini beklediler elbette. "Bahşiş ritüeli" programın sonuna bırakıldı.. Ama, davulcularla gündeme getirdiğimiz "İslami ritüeller"in Avrupa Birliği "müktesebatı"nda nasıl değerlendirildiği hararetli bir tartışmanın konusu oldu o andan sonra... Davulcular işe yaradı..
*** Artık, herkesin "Avrupasız" da üzerinde uzlaşmaya vardığı "kurban kesme"nin şekldüzenlemeleri bir yana... Daha çok "gürültü" zaviyesinden bakıldı soruna... Hoparlörlerden ezan okunması ve Ramazan davulları gibi yüksek volümlü uygulamalar, çevrede "inanan ya da inanmayan" bazı kişi ve kesimleri rahatsız ederse... AB müktesebatı, bu kişi ve kesimlere "şikâyet ve uygulamayı durdurma" hakkı tanıyor muydu? Sorun; renkli tartışmalara da konu olunca, biz de "samimi duygular"ımızı araya sıkıştırıverdik: Kendi adımıza, özellikle sabah serinliğinde İstanbul semalarını kaplayan ezan seslerinden rahatsız olmadığımızı dillendirdik. Ramazan davullarına da itirazımız olmadığını söyledik. Kaldı ki farklı dinlerden insanların ve şehri ziyaret eden yabancıların da İstanbul'la ilgili böyle bir şikâyetleri olmadığı vurgulandı. Dahası, Hıristiyanlıkla uzaktan yakından ilgisi olmayanların da; İstanbul'da, yarım asır öncesine göre, giderek azalan çan seslerinden rahatsız olmadığı da işin bir başka gerçeğiydi. Buna biz de dahildik.. Ezan sesleri kadar, güneşin ilk ışıklarıyla yayılan çan sesleri de renkli İstanbul panoramasının pek hoş bir parçasıydı... Ramazan davulları da, ezan ve çan sesleri de; dinsel anlamlarının ötesinde bir şehir için "kültürel kimlik" sorunuydu. Çan seslerinin azalmasıyla "Bu şehr-i İstanbul" kimliğinden neler yitirmişti son yarım asırda... Şafak vurmadan şehrin üstünde gezinen; "Dersaadet'te sabah ezanları" da İstanbul kimliğinin parçası sayılmalıydı.. İnanana da inanmayana da hoşgelen bir "seda" gibi...
*** Bazen, Boğaz'ın iki yakasındaki eğlence mekanlarından yükselen "alafranga" müziklerin sesi kesiliyor hoparlörlerden, ezanlar başlıyor; bazen biri bitmeden öteki ses veriyor ve şehrin üstündeki görünmez bir "tonmaystır"ın sihirli eli; müthiş bir sentezi yayıyordu sabahın ilk ışıklarında.. Daha ne istiyoruz!
|