|
|
Ramazan geldi, hoş geldi
On Bir Ayın Sultanı Ramazan'ın dün ilk iftarıydı. Tarihin içinden süzülüp gelen Eski İstanbul Ramazan gelenekleri biraz değişse de hâlâ yaşıyor. Direklerarası, Feshane ve Sultanahmet eğlenceleriyle, Osmanlı'nın aşevleri, binlerce kişiyi ağırlayan İftar Çadırları'na dönüşse de Ramazan kendine özgü 'Sultan'lığını sür dürüyor. İstanbul'da bu geleneğin sürdürenler ise ağırlıkla belediyeler. Her belediye Ramazan'da mutlaka bir etkinlik yapıyor. Eminönü, Bağcılar, Bahçelievler, Üsküdar, Şişli ve Eyüp gibi belediyeler yıllardır iftar çadırlarında binlerce insan hizmet veriyor. Tabii bu hizmeti farklı yapan belediyeler de var. Örneğin Kadıköy Belediyesi iftar çadırı yerine, binlerce eve sıcak yemek ulaştırıyor. On Bir Ayın Sultanı'nın ilk gününde biz de iftar kuyruğundayız. Yılladır bu geleneği sürdürdüğü bilenen Eyüp Sultan ve Sultanahmet gibi yerlerin değil, daha bugün ilk yemek servisini yapan bir çadırın konuğu olduk. Kağıthane Belediyesi'nin Sanayi Mahallesi girişinde açtığı çadıra saat 18.00 gittik. Henüz kuyruklar yeni yeni oluşmaya başlıyor. İftara yaklaştıkça artan kalabalıkta hakimiyet inşaat ve tekstil işinde çalışan erkeklerde. Kuyrukta önce 14 yaşında bir tekstil işçisiyle konuşuyoruz. Üç yıldır oruç tuttuğunu söyleyen Ali Ayder, "Çok acıkmadım. Şu anda çok rahatım. Belediyelerin böyle yemek vermeleri çok iyi. Ev uzakta onun için iftarımı burada açacağım" diyor. Boyacılık yapan Ahmet Karamuk ise, İftar Çadırı geleneğinin müdavimlerinden. Karamuk, şunları anlatıyor: "Depremden sonra bu işler daha yaygınlaştı. İyi bir dayanışma oluyor. Belediyelerin görevi zaten halka hizmettir. Bu da onlardan biri. Varlıklı insanların desteğiyle yapılması da güzel birşey. Oruç tutan da tutmayan da geliyor." "Peki siz burada iftarı açıyorsunuz çocuklarınız evde onlar ne yapıyor? Böyle yerlere gidebiliyorlar mı?" diye soruyoruz. İşte Karamuk'un yanıtı: "Gitmezler. Evde Allah ne verdiyse onunla iftar açıyorlar. Biz buradan eve yetişemiyoruz." İftar çadırlarına, sadece yoksullar değil, her kesimden insanlar konuk oluyor. Dört yaşındaki oğluyla yemek tepsisini alıp masaya oturan bir baba dikkatimizi çekiyor. Bir yandan iftarını açıyor, öte yandan oğlunu besliyor. Tam bu arada cep telefonu çalıyor. Cevabı ilginç: "Merak etme, biz yemeğimizi belediyenin iftar çadırında yiyoruz. Vallahi çadırdayız. Yemek bitince geliriz." Hemen araya girip soruyoruz: "Arayan eşiniz miydi?" "Evet" deyip devam ediyor: "İnanamadı. Biz buradan geçerken çadırı gördük. Hemen arabayı park edip buraya geldik. Allah razı olsun." Dışarıdan bakınca bir çok insana zor gelebilecek, iftar çadırı kuyruğunda yemek yemek aslında bir gelenek haline dönüşmüş. İhtiyaç sahibi veya değil her kesimden insanın aynı ortamda hiçbir tereddüt taşımadan yemek yemesi belki de bize özgü bir gelenek. Yaşlı bir teyze yemek tepsisini alıp bir masaya kuruluyor. Emekli bir öğretmen olduğunu söylüyor. Çadıra ilişkin düşüncelerini ise şöyle ifade ediyor: "Yemekleri ve mekanı çok beğendim. Her şey böyle güzel devam etsin. Merak ettiğim için geldim..."
21'NCİ YÜZYILIN AŞEVİ: İFTAR ÇADIRI... İstanbul Müftüsü Prof. Dr. Mustafa Çağrıcı, iftar çadırı geleneğini şöyle değerlendirdi: "Çadırlarda yemek vermek aslında iyi bir gelenek oldu. Güzel bir şey Ramazan'ın da amacına uygun. Daha Osmanlı döneminde aşevleri vardı. Bugünkü çadırlar onun 21. yüzyıl versiyonu. Tabii amaç yoksullarla paylaşmak. Ama herkes gelebilir. Belediyeler bu işi bölgelerindeki yardımsever işadamlarından destek alarak yapıyorlar. Bu da toplumun dayanışması açısından çok önemli."
|