Ankara'nın yolu Brüksel'den mi?
Leyla Zana ve diğer eski DEP milletvekilleri, Brüksel'deki zafer turundan sonra, Türkiye'ye dönüp, bir zamanlar yaka paça çıkarıldıkları Meclis'i ziyaret edecekler. Sembolizm yüklü bir olay. Zana ve arkadaşları TBMM'ye Brüksel üzerinden geliyor. Zira DEP'liler bir süredir Meclis Başkanı Bülent Arınç'dan randevu istemekteydi. Zana'nın bu hafta Brüksel'deki Avrupa Parlamentosu'nda Saharov Düşünce ve İfade Özgürlüğü Ödülü alırken yaptığı konuşma ve çizdiği profil, Arınç'ı ikna etmiş olmalı ki, "barış ve demokratikleşmeye katkıda bulunacağı düşüncesiyle" randevu vermeyi planlıyor. 1994 yılında şimdilerde tarih olan DGM'nin başlattığı bir süreçle DEP'li milletvekillerinin dokunulmazlığı kaldırılırken, bugün de Meclis'te olan birçok vekil lehte oy kullanmıştı. (Arınç o zaman Meclis'te değildi.) PKK olayının her gün can aldığı ve DEP'in PKK'yla ilişkisinin sorgulandığı bir dönemdi. Dönemin Meclis Başkanı Hüsamettin Cindoruk, milletvekili dokunulmazlığının kaldırılmasını ilkesel bazda hazmedemediği için bir mazeretle yurtdışı gezisine gitmişti. Ama kamuoyu, büyük ölçüde Meclis kararına destek verdi. Bugünse farklı bir atmosfer ve farklı bir söylem var. Ne DEP'lilerin yeşil pasaport alması, ne de Avrupa Parlamentosu'nda kürsüden Kürtçe seslenmeleri Türkiye'de panik yaratıyor. Meclis'e dönmeleri, sembolizm yüklü olsa da, gündemdeki sıradan olaylardan biri olarak okunacak. Siyasi magazin. Buna karşın İlerleme Raporu'yla başlayan "Kürtler azınlık mıdır, asli unsur mu?" tartışması, epey bir süre bizleri meşgul edecek gibi. Leyla Zana Brüksel'de azınlık statüsünü reddederek Avrupalılar'ı şaşırttı; "Azınlıklar ancak Lozan'da belirlenen gayrimüslümlerdir" diyen resmi söylem taraftarlarını sevindirdi. Bu anlamda Zana, tesadüf eseri siyasi yelpazenin diğer ucundaki DYP Başkanı Mehmet Ağar'la aynı tezi ortaya attı: "Kürtler azınlık değil asli unsurdur." Ağar'a bunun ne anlama geldiğini sorduk. "Asli unsur derken Türkü, Kürdü, Alevi'siyle herkesin ayrıcalıksız bireysel özgürlüklerini kullanabildiğini ve Kürt vatandaşlarımızın büyük çoğunluk itibariyle entegrasyondan memnun olduğunu ifade etmeye çalıştım" diyor. Ağar "kolektif" değil "bireysel" özgürlüklerden söz ettiğini de özellikle vurguluyor. Ama benim tahminim Leyla Zana'nın "asli unsur" tanımının Ağar'ınkinden farklı olduğu. Zana'yla konuşmadım ama Brüksel'de ettiği "Anayasa değiştirilmeli" sözlerinin, Irak anayasasındaki formüle benzer "Türkler ve Kürtler" gibi bir ifade olduğunu ya da Kürtçe'nin de anayasada resmi dil olarak yazılmasını istediğini tahmin ediyorum. Acaba Zana ve Ağar "asli unsur" derken tamamen farklı şeyleri kasdediyor olabilir mi? Sanırım. Tüm bunlar önümüzdeki dönem bolca tartışılacak. Aynı şekilde şu anda %10'luk seçim barajı nedeniyle Meclis'te yeterince temsil edilemeyen Güneydoğu oylarının nasıl TBMM'ye taşınacağı konusu da 2005'in ikinci yarısından itibaren Türkiye'yi meşgul etmeye başlayacak. Hükümet çevrelerinde yavaş yavaş Başkanlık sistemi ya da Türkiye milletvekilliği gibi formüller tartışılıyor. Asıl mesele şu: Türkiye'de siyasi sistem, yalnız Ağar'ın dediği gibi "bireysel özgürlükler" değil, "kolektif haklar" isteyen Kürt siyasetçilere ne ölçüde yer açacak? Zana bir başka partiden aday olmayı kabul edecek mi, yoksa Brüksel'in kendine tanıdığı haklar çerçevesinde bir Kürt partisinde mi hareket etmek isteyecek? İkinci alternatifi seçerse, şu aralar ancak medyatik bir ziyaret için Meclis'e giren DEP'liler, ileride seçilmiş temsilciler olarak girebilecek mi?
|