| |
|
|
Yitik bir Yeşilçam'lı...
Digitürk'de Türk Sineması kanalı var ya. Dün öylesine takılmış gitmişim bir filme. Arada çok sevdiğim ve erken gidişine yandığım Özcan Özgür'e rastladım. Sonra art arda geldi anılar. Birkaç şey çiziktirmiş onunla ilgili. Çekmeceleri karıştırıp, o defterleri bulup göz attım ardından yazdıklarıma. Paylaşmamı isterseniz şöyleydi.
Deli adam ooyyy!.. Bunca yaşamışlığı. Darası tartıya gelmez böylesi hüzünleri. Adını "deli"ye çıkaran aktörlük tutkusunu. Milyon tane şişeyi hurda cam haline getiren çilekeş karaciğeri ve sevgileri depolamaktan yorulmuş bir yüreği, çırpı iki bacak taşıyamazdı elbette. İşte o yüzden tekerlekli sandalyayla getirdiler o gece Sanat Evi'ne. Görseniz siz de şaşardınız. Bir adamın yüzü, aynı anda nasıl hem bu kadar genç, hem bu kadar kocamış olabilir. Bir adamın gözleri aynı anda nasıl hem bu kadar sorgulayıcı hem bu denli iplemez, hem bu kadar kanlı canlı, hem böylesi "ben öldümlü" bakabilir?..
Yaşam rendesi Etrafında bol okkalamalı, ama bir o kadar da saf ve temiz dostluk replikleri uçuşuyor. Söylenen her güzelleme, mahçupluktan yüzünü kızartırken, yüreğini ak pak ediyor belli ki. Meğer ne kadar da ihtiyacı varmış onore edilmeye. Keşke bir gecede, bir elden değil, takvim yaprakları yaşamını rendelerken taksit taksit ödenseydi bu "sevgi sözcükleri." Ama olsun. Bu kadar kalabalığın tekin de bile bir akort kaçağı olmadan, böylesine armonik, koşulsuz sevda ezgileri çalınmasına nicedir hasret kalmışız.
Maydanozsuz İnsanların bir tek gazeteci bile çağırmadan. Bir kamera objektifinin çıkıntılığına yavşamadan ve kendilerinden gayrı kimseciklere haber etmeden de, yani teşhirsiztellalsız, medyasız-maydonozsuz da paylaşacak ne sıcaklıkları varmış meğer. Helal olsun!.. Sadri Baba'nın cenazesinde aldıkları kararı tez elden hayata geçirmişler. Ve son zamanlarda illaki tabut başında buluşmaları reddedip; "Hadi Tuncelle Özcan'a bir gece yapalım" demişler. Tuncel Kurtiz'in Ankara'da işi varmış ertesi gün. Bir blues, bir tango parça okuyup izin istemiş dostlarından. Kimisi: "Haklarını seve seve ve güya kimseye çaktırmadan Özcan Özgür'e devretti" diyor. Kimisi de, "Hakikaten de işi vardır, yoksa Şeyh Bedrettin'den bir bölüm olsun oynamadan hayatta bir yere gitmezdi." Neyse ne. Ben iş sırası değil, iş firarı rastlaştım geceleriyle. Filme değil belleğime çektim olanları. Bilmem tanıyanınız var mı?.. İyi adamdır ve çok da iyi aktördür Özcan Abi. Ve bilmem göreniniz var mı? İyi filmdir, hayatını ve hayatının başrolünü oynadığı film: "Kardeşim Benim"... Bir zamanlar, bir işler için İsveç'te olmuşlar Nesli Çölgeçen'le. O kadar çok anlatmış ki hayatını Nesli'ye. O da sonunda, "Hadi gel bu hayatı film edelim" demiş.
Ev sokak halleri Bir aktörün "Üçüncü mızrakçı" figüranlığından, esas çocuğun has arkadaşı olduğu yardımcı oyunculuğa kadar yelpazelenen yaşamı ve perdelere yansımamış ev sokak hallerini anlatmışlar filmde. Tanıyanlar tanımayanlara: "Bak bizim Özcan'ın hayatı bunun aynısının tıpkısıdır işte" demiş ve inanmışız bizler de. Doğruymuş ama eksikmiş meğer. Daha da tanıyanlar: "Eyüp çocuğu olduğunu. Deniz astsubayıyken deli raporu verilip malulen emekli edildiğini, esas deliliğinin tiyatro üzerine olduğunu, ilkin Ankara'da Çuvaldız, ardından da İstanbul'da Üç Maymun Kabare'yi kurduğunu, Münir Özkul ve Aysel Gürel'le Bulvar Tiyatrosu'nda çile dokurken Müjde Ar'ın onun elinde büyüdüğünü, Bereketli Topraklar Üzerinde filmindeki ispiyoncu tiplemesiyle oskarlık rol kestiğini ve yaşamı boyunca "Valla billa fazla içmedim"in dışında kimseye yalan söylemediğini fısıldadı birbirine...
Biz de kardeşiz abi Valla böyle bir adama ne denir ki başka. Özcan Abi: Dünya ve ahiret "kardeşiniz senin!.." Bu yazıyı Özcan Abi'ye okumuştum ertesi gece. Sevmiş, sevinmiş sonra da ağlamıştı. "Sağol yav, mutlu ettin!" demişti. Ben de mutlu olmuştum o öyle söyleyince. Hâlâ da mutluyum. İşte Özcan Abim yine karşımda. Yine rol kesiyor, yine kalbiyle ağlayıp, gözleriyle gülüyor...
|