Rüşvetin standardı...
Yurtdışından bir mal mı ithal edeceksiniz, ilk gidilmesi gereken adres orası... Veya bir malı üretip piyasaya sürmeyi mi amaçlıyorsunuz, başvurmanız gereken kurumun adı yine aynı; Türk Standartları Enstitüsü, bilinen kısa adıyla TSE... Yani, bir malın güvenli olduğu, kullanım ve tüketiminde bir sorunla karşlaşlmayacağının güvencesi olan damga... Peki, TSE'nin kendisi aynı güvene sahip mi? Son günlerde yapılan denetimler ve soruşturmalar sonucunda 14 çalışanının görevden uzaklaştırılmasına neden olan gelişmelere bakıldığında bu soruya verilecek tek yanıt var; Hayır... Birçok işadamının bilgisi dahilinde olmasına rağmen, TSE'de büyük sıkıntıların olduğunu ilk fark eden Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer oluyor. Cumhurbaşkanı'nın talimatı ile Devlet Denetleme Kurulu (DDK), 9 ay boyunca TSE'de incelemede bulunuyor. Belgeler, çalışma yöntemi, personel yapısı, laboratuarların çalışma sistemi gözden geçiriliyor. DDK, incelemesi sonucunda 13 maddelik önerilerini sıralıyor. Bazı konularda Başbakanlık Teftiş Kurulu'nun devreye girerek incelemede bulunması gerektiği görüşünü de raporuna yansıtıyor. DDK'nın öneriler listesinin 11'inci maddesinde şöyle deniliyor: "İthal malların belgelendirilmesiyle ilgili sorunların en aza indirilmesi için; TSE'nin Dış Ticaret ve Gümrük müsteşarlıkları ile yakın ilişki içinde çalışması, ithalat işlemlerinde belge düzenleme sürelerinin, maliyetlerin, formalitelerin gözden geçirilmesi..." Malumun ilanı Aslında DDK'nın ortaya koyduğu görüş, ithalat işleriyle uğraşan bir çok kişinin bildiği malumun ilanından başka bir şey değil. Türkiye ithalatının yüzde 60'ının geçtiği, yılda 150 bini aşkın teknik dosyanın düzenlendiği TSE'de, "haklı bir hususun temini" için yardımda bulunulmadan işlerin kolay yürümediği biliniyor. Nitekim, Başbakanlık Teftiş Kurulu'nun 1.5 ay, ardından Sanayi Bakanlığı müfettişlerinin de 15 gündür devam eden soruşturmalarından da bu sonuç ortaya çıkıyor. Aktarıldığına göre, Sanayi Bakanlığı'nda TSE'de yaşananlarla ilgili olarak birçok sanayiciden gelen ihbar mektupları da bulunuyor. Gelen ihbar mektuplarına bakıldığında, ileri sürülen iddialar ağırlıklı olarak ithal edilecek bir mal için gerekli olan TSE uygunluk belgesinin alınması sırasında ortaya çıkıyor.
Yüzde sekiz standardı Örneğin, son dönemde moda olduğu üzere Çin'den bir mal ithalatı mı gerçekleşecek; Bu malın bir örneği önce TSE tarafından inceleniyor, eğer standarda uygun ise TSE tarafından verilen belge sayesinde yurda girişi sağlanabiliyor. Malın TSE laboratuarında incelenmesi ise "duruma bağlı" olarak belirli bir süreyi alabiliyor. Bazen birkaç gün gibi kısa bir sürede çıkabilirken, bazen de aylar sürüyor. Sonuçta işadamı, TSE ithalat belgesini alıp işlerinin süratlenmesi ve malını biran önce yurda sokmak için bazı şeylere de katlanmak zorunda kalıyor. Böylece, malın kusurlu bulunmadan yurda girişi kolaylaşyor. İddiaya göre, bazen bu malın standarda uygun olup olmadığının dahi önemi olmuyor. Örneğin çok ünlü bir gözlük markasının sahtesi üçüncü dünya ülkesinden TSE ithalat uygunluk belgesi almış bir şekilde yurda sokulabiliyor. Tabi bunun da bir bedeli oluyor. TSE yetkilisinin iddiasına göre, bedel getirilecek malın büyüklüğüne göre değişiyor. Genellikle ithal edilecek malın toplam cirosu üzerinden standarda bağlanmış yüzde 5 ile 8 oranı uygulanıyor. Bu sadece ithalatta değil, yurt içinde üretilecek bir ürünün "imalat uygunluk belgesi" için de geçerli oluyor. Hatta bir akaryakıt istasyonunun kurulması için gerekli olan "hizmet yeterlilik belgesinde" de ortaya çıkabiliyor. Sanayi Bakanlığı müfettişlerinin soruşturması tamamlandığında, güvenin damgası TSE'nin geçmişteki güvenirliliği de sorgulanacak. Hatta yakın gelecekte yönetim değişikliği söz konusu olabilecek. Daha da ilerisi, olay DDK'nın raporunda yakın ilişki içinde çalışılmasını önerdiği kurumları da kapsamına alırsa buna da kimsenin şaşmaması gerekir.
|