AB'nin evrenselleşmesi
Sayılamayacak kadar çok çatışmanın, katliamın, ülke ve din savaşnın kötü mirasını gelecek nesillere devretmemek üzere kurulmuş bir projedir Avrupa Birliği. Bir Avrupalı politikacının deyişiyle, "Avrupalılar savaşmaktan yorulduğu gün AB çıktı ortaya." Sorunların savaş yoluyla çözülmesine dayanan bir gelenekten, müzakere yoluyla ve herkesin yararına olacak biçimde ortadan kaldırılmasına dönük bir gelecek projeksiyonuna dayanıyor. Bugün yeryüzünde "belli siyasi değerlere dayanan tek entegrasyon modeli" olması bakımından ayrıksı bir yere sahip. "Güç" ve "değer" arasındaki iletişimi tanımlamak bakımından AB'den daha etkili bir entegrasyon modeli yok. Bunun yanı sıra, ulus-devlet'lerin "karşlıklı bağımlılık" temelinde bir birlik içinde bütünleştikleri tek model olma özeliğini de elinde tutmaktadır. AB'nin işleyişine temel teşkil eden değerler bugün zihinsel düzeyde "evrensel" nitelik kazanmıştır. Bu nedenle AB değerleri zihniyet düzeyinde Avrupa kıtasından çok daha büyüktür. Fakat AB değerleri dünyanın işleyişi üzerinde yeterince söz sahibi değildir. Irak, Afganistan ve benzeri krizlerde AB sahip olduğu potansiyelin çok gerisinde bir etkinlik üretmiştir. "Terörle mücadele" ve "önleyici saldırı doktrini" gibi dünyanın geleceğini belirleyecek kavramların tanımlanmasında çok zayıf kalmaktadır. Son derece ciddi krizler karşsında AB kendi modeli temelinde bir etki yaratmak yerine, hep geride kalmıştır ve olayları ya izlemekle yetinmiş ya da sonradan dahil olmak şeklinde etkisiz bir pozisyona yuvarlanmıştır. Oysa "siyasi değer" temelinde işleyen bir birliğin küresel olaylarda daha çok etkili olması dünya düzeninin sağlığı açısından önemli olabilmektedir. AB'nin yeterinde etkili olamamasını birkaç etkene bağlamak mümkündür. Öncelikle AB sadece Avrupa kıtası içine sıkışmış bir görüntü vermektedir. Kıta Avrupası dışına çıkan tarafları güç denklemi içinde ciddi bir ağırlık oluşturamamaktadır. Etki merkezi bakımından sadece bir kıtanın merkezi alanına sıkışmış bir modelin küresel bir entegrasyon projesi olma iddiası her zaman zayıf kalmaktadır. Öte yandan hâlâ üyeleri bakımından belli bir dini mensubiyeti içermektedir. Siyasi değerler bakımından "çoğulcu"luğu merkeze almış olan AB, bünyesindeki üyeler dikkate alındığında sadece belli bir din merkezli görünmektedir. Bu, "değerler arası soğuk savaş"tan bahsedilen bir zaman diliminde büyük bir eksiklik oluşturmaktadır. Tüm bunlar AB'nin "evrensel bir güç" olması için daha derin açılımlar yapması gerektiğini göstermektedir. Aksi halde sahip olduğu değerlere rağmen küresel krizlere müdahale edemeyen bir pozisyonda kalırsa, bir müddet sonra içerdiği değerler evrensel niteliklerini kaybedecek ve Avrupa coğrafyasına has değerler olarak algılanacaktır. Bu nedenlerle Türkiye'nin üyelik görüşmelerine başlaması sadece bir ülkenin üye olması tartışmalarından çok öte birşeydir. Türkiye Avrupalı olduğu kadar Asya ve Ortadoğu bağlantısı da olan bir ülkedir. Medeniyetler çatışmasının eksenlerinden biri haline getirilmeye çalışılan büyük bir dini "hümanist" özellikleriyle temsil etmektedir. Bu nedenlerle "AB üyesi bir Türkiye" esasında Avrupa değerlerinin, Avrupa kıtasının ve o kıtayı tanımlayan dini unsurların çok ötesinde temsiline imkan verecek bir potansiyeldir. Öte yandan, dünyanın en önemli krizleri Türkiye'nin "hayat sahası" içinde gerçekleşmektedir. Bu krizlerin merkezinde bir "demokratik istikrar" adası olan Türkiye'nin AB üyeliği, "AB'nin evrenselleşmesi"nin tek yoludur. Türkiye yoluyla AB siyasi çoğulculuk kadar dinler ve medeniyetler arası çoğulculuk fikrini de bünyesine alacaktır.
|