Kodları değiştirmek
Çeşitli analizlerde, "11 Eylül" kadar sarsıcı terör olaylarının ortaya çıkabileceği ifade ediliyor. Kötü bir kabusa dönüşen bu beklenti giderek büyüyor... İkinci Kuşak Terör Dalgası olarak ifade edilen büyük çaplı eylemlerin gerçekleşmesi halinde, bunun yaratacağı etkiyi kestirmek çok güç. Ondan sonrası artık "kaos stratejileri" ile belirlenecek ve açıklanacak bir şey. "Terörün kökenleri" üzerine çok şey söylendi, daha da söylenebilir. Fakat görülen o ki, "büyük terör dalgaları" dünyanın bir yerlerinde planlanıyor ve bunların oluşumu hissedilmesine veya hazırlıklarının ipuçları tespit edilmesine rağmen, önlenmesi mümkün olmuyor. Bütün bunlarla mücadele bir şekilde devam edecek. Fakat esas olarak bu dalgaların düşünsel temelleri üzerinde durmak gerekiyor. Terörün yoksulluk, dışlanmışlık, yalnızlaşma ve değersizleştirilme gibi pek çok sebebi olabilir. Fakat tüm bunları kuşatan daha büyük bir "çember" var; o da "uluslararası düzenin kodları." Neo-liberal düzen, siyasi sistemlerin mücadelesine dayanan klasik güç denklemini kökten değiştirdi. Klasik güç denkleminde siyasi sistemler birbirleriyle mücadele eder, bunun stratejik ve askeri boyutları olduğu gibi düşünsel boyutları da olurdu. Neo-liberal düzen ise "tek bir güç odağının hegemonyası"nı ilan ettiği gibi, aynı zamanda tek bir düşüncenin de diğerlerine karşı mutlak zaferini empoze etti, ediyor. Aslında orada tek bir düşüncenin zaferinin ilan edilmesi de değil, siyasetin oluşmasında ve işleyişinde "siyasi fikir" karşıtı bir ekonomizmin tartışılmaz "hakim kod" olması ifade edilmektedir. Siyasi fikirlerin mücadelesine dayanan klasik dünya sistemi, belli bir sermaye yapılanmasının küresel çıkarlarını riske sokmaktadır. Bu sermayenin "genetiği"ne uygun bir düzenin her yerde zihinsel ve stratejik amaç haline gelmesi hedeflenmektedir. Kuşkusuz bu yaklaşım, adına küresel kapitalizm denen ilişki ağı içinde hareket eden sermaye yapılanması için idealdir. Bu ilişki ağının alternatiflerini tartışan, dünya sisteminin başka tür bir işleyişe sahip olup olmaması gerektiğini araştıran ve ortaya çıkan haksızlıkları "çıkar" kavramının ötesine geçerek "adalet" ve hakkaniyet" ölçüleri ile ele alan yaklaşımlar işin başında saha dışına itilmiş olmaktadır. Çıkarın alternatifinin daha çok çıkar elde etmek olduğu, başarının ölçüsünün buna endekslendiği ve "eşitlik," "adalet" ve "kardeşlik" gibi kavramların sadece "siyasi düşünce arkeolojisi" temelinde hatırlandığı bir sistem bu. Sadece çıkar eksenli baktığınız zaman, bu iyi bulunmuş bir düzendir. Lakin insan sadece çıkarla tanımlanabilecek bir varlık değil. "Onur," "değer" ve "özgürlük" gibi özellikler insanın tanımının ve anlam haritasının ayrılmaz parçaları. Tek bir fikrin egemenliğinin ilanına dayalı, tek bir sermaye yapılanmasının güvenliğini korumaya ayarlı ve tek bir kod üzerinden işleyen bir düzen içinde milyonlarca insan kendini "dışlanmış" ve "değersizleştirilmiş" hissediyor. Bu da en başta "düzen" kavramına tepki duyulmasına yol açıyor. Kendini katılıma kapalı bir biçimde tanımlayan "düzen"in tekciliğine ve dayatmacılığına karşı çıkan, o tekelcilik içinde kendi taleplerini göremeyen ve yukarıdan tanımlanmaya itiraz eden milyonlarca insan daha başka bir dünya istiyor. Bu insanlar teröre başvurmuyor ve terörü desteklemiyor. Ama terör bu "yalnızlaştırma" ve "değersizleştirme" duygusunun hedefi olan topluluklar içinde kendine istihdam alanları üretiyor. O nedenle "düzenin kodları" üzerine eleştirel bir küresel tartışma başlatmadan terörle mücadele her zaman eksik kalmaya mahkumdur. Kodları değiştirmeden barışı tesis etmek imkânsızdır.
|