|
|
|
|
|
|
Omlet
Perşembe günkü yazımda Türkiye'yi bir yalnız kurt olarak niteleyen benzetmeyi yapan diplomatımız Bülent Nuri Eren'di. Yanlışlıkla değerli hukukçu Bülent Nuri Esen'in adını yazdım. Özür dilerim. Lenin'in meşhur sözlerinden biri "Omlet yapacaksan yumurta kırman gerekir"dir. Yıllar içinde buna karşı "iyi de kaç yumurta" diye sorulmuş Sovyetler Birliği'nin sicili açığa çıktıkça da biraz fazla yumurta kırıldığı sonucuna varılmıştı. AKP Genel Başkanı Erdoğan da yumurta kırdı ancak omlet yapmak bir yana kırdığı yumurtayı da yere düşürdü. En hoşu da siyaseten Deniz Baykal'ın kurduğu tuzağa bir güzel düşmesiydi. Kendisinin şahsi meselesi olduğu anlaşılan zinanın ceza kanununda suç haline getirilmesi projesinin sonuçları, AKP açısından hayli pahalı bir operasyon haline gelebilir. Üstelik AKP Genel Başkanı, meseleyi çarpıtarak işin zinayı onaylayanlar ve onaylamayanlar şeklinde tartışılmasına da çanak tutmuştur. Halbuki mesele bir çiftin mahremiyetini yani bireyleri ilgilendiren bir konunun devlet tarafından cezalandırılmasının doğruluğuydu. Tabii AKP Genel Başkanı'nın ve destekçilerinin kafasında zina ile fuhuşun ne ölçüde ayırdedildiği de çok açık sayılmaz. Güveni yeniden kurmak Siyasi mantık içinde değerlendirmeye çalışıldığında da hesabın ne olduğunu anlamak kolay değil. Tayyip Erdoğan, AB ile arasında tesis ettiği güven ilişkisini bozmuştur. AB'nin siyasi felsefesi, Avrupa toplumlarının devlet-birey ilişkisine yaklaşımlarından bihaber olduğunu ortaya koymuştur. Bu güveni bundan sonra TCK bugünkü haliyle geçse bile yeniden kurması zordur. Laik esaslar ve pozitif hukuk üzerine kurulu gönüllü bir birlik olan AB'nin zihniyetini ve ruhunu onca zaman sonra anlayamadığını veya kabullenemeyeceğini dosta düşmana göstermesi ise hazindir. Cuma günkü tavrı ve söylediklerinin içeriğiyle kendisi gibi düşünmeyenleri ve bu arada AB vatandaşlarını zımnen ahlaksız diye nitelemiştir. Bu kolay kolay ne içeride, ne dışarıda sindirilebilir bir duruştur. AKP Genel Başkanı, partisinin iktidarı sağlamlaşırken veya 1 Mart sonrası ABD ile ilişkiler gerilim hattına girdiğinde AB'ye yaslanabilme imkanının ferahlatıcılığını unutmuşa benzemektedir. Partisine geniş kamuoyunun verdiği desteğin önemini fark etmemiş ya da hiçbir zaman anlamamış gibidir. AB yolunda atılan adımlara güçlü odaklardan gelen sert muhalefete karşı AKP'nin kendisinden olmayanlardan aldığı desteğin önemi açıktır. AKP bu desteği çok arayacaktır. Üçüncü olarak AKP Genel Başkanı, partisinin önemli ve en çok güvenilen mensuplarından üçüne Abdullah Gül, Cemil Çiçek ve Köksal Toptan'a açıkça savaş açmış sayılır. Bu üçlünün CHP ile vardıkları mutabakatı Tayyip Erdoğan tanımadığını ilan etmiştir. AKP'nin tek hakimi olduğu mesajını vermiştir. Üstelik bu hamleyi Dışişleri Bakanı olarak Gül'ün Türkiye-ABD ilişkilerinde ciddi krizlerin yaşandığı bir sırada ABD'ye gitmesinin arifesinde yapmıştır. Gene siyasi mantık içinde AKP Genel Başkanı'nın Başbakan sıfatıyla yaptıkları, şu varsayıma dayanabilir. AB'nin Aralık'ta Türkiye'ye kırmızı ışık yakmasını mümkün görmemektedir. Türkiye'nin laik ve demokratik bir Müslüman ülke olarak objektif açıdan taşıdığı önem ve stratejik değerin tüm olumsuzlukların üstesinden gelmeye yeteceği kanısındadır. El mi yaman, bey mi yaman türünden bir rest çekmiştir. Ne var ki resti görülürse kaybeden yalnızca kendisi ve AKP olmayacaktır.
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|