Aliya'ya özlem
Bosna'da, yani Avrupa'nın göbeğinde bir ulusa karşı soykırım suçu işlenmedi mi? Kadınların, kızların ırzına geçilmedi mi? Pazaryeri katliamları yapılmadı mı? Sokak ortasında dolaşan Boşnaklar, sapık keskin nişancıların hedefi olmadı mı? Boşnak kentleri bombalanmadı mı? Tarihi camiler, köprüler yıkılmadı mı? Bunların hepsi oldu. Ama Boşnaklar, bu "Avrupalı barbarlık" karşısında ne canlı yayında kelle kesmece oyunu oynadılar ne de çoluk çocuğu rehin almaya kalkıştılar. İsteselerdi burunlarının dibindeki Avrupa kentlerini kan gölüne çevirebilirlerdi, çünkü kaybedecek hiçbir şeyleri kalmamıştı. Ama yapmadılar. Tabii ki isyan ettiler, tabii ki yurtlarını ve onurlarını savunmak için harekete geçtiler, tabii ki büyük kahramanlıklara imza attılar. Ama onursuzluk batağına saplanmadılar! Çünkü onların başında "isyan ahlakı"nı öğretecek bir liderleri vardı. Vahşetin en dayanılmaz olduğu zamanlarda bile Aliya İzzetbegoviç, onlara "ilke"den söz ediyordu.
*** Aliya, 9 Aralık 1993'te, yani insanlık dışı Sırp azgınlığının ve vahşetinin zirveye ulaştığı bir günde, Boşnak askerlerine yönelik yaptığı konuşmada bakın nasıl bir insanlık dersi veriyor: "Neredeyse bütün savaş teamülleri Sırplar ve Hırvatlar tarafından ihlal edildi, bizim tarafımızdan değil. Bu durum Avrupa için bir sürpriz oldu. Eğer birileri kadınları ve çocukları öldürüyorsa, kutsal şeyleri, köprüleri, kültürel anıtları tahrip ediyorsa, Avrupa, bunu yapanların ancak Boşnaklar olabileceğini düşünüyordu. Avrupa'nın medeni bir biçimde davranmalarını beklediği Avrupa kökenli halklar, savunmasız insanları öldürdüler, camileri ve köprüleri tahrip ettiler. Biz bunları yapmadık. Bu nedenle yurtdışına gittiğimde büyük bir gurur duyuyorum." Aliya, Boşnak askerlerine savaşta nasıl davranmaları gerektiğini de anlatıyor. Onun verdiği ders, bir direnişin koordinatlarını da belirliyor: "Savunmasız insanlara zulmetmeyin! Ancak halkın ordusu olduğumuzda ve insanlar bizden korkmadığında muzaffer olabiliriz! İnsanları tehdit eden bir ordu sefildir. Muzaffer olamaz!". Aliya'nın ortaya koyduğu ilkelerden, zulme maruz kalan halkların hangi şuur içinde olması gerektiği de bir insanlık anıtı gibi yükseliyor: "Bizler özgürlük için savaşan bir halkız. Cesaret, bilgelik ve iyilikle amaca ulaşmak istiyoruz. İnsanlara karşı nefret hissetmiyorum. İnanın bana, tüm bu acı tecrübelerden sonra bile insanlardan nefret etmiyorum. Her şeyin güzel sonuçlanacağına ve bu cehennemden bir çıkış olduğuna yönelik umudumu diri tutan işte budur!"
*** Şu umutsuz günlerimizde Aliya'nın sesinin duyulması için bu konuşmayı bana anımsatan okurum Serdal Özbay'a teşekkür ediyorum. Aliya'yı ise büyük bir özlemle ve rahmetle anıyorum. Bize bugünlerde çok ihtiyaç duyduğumuz onuru, vakarı, direniş ahlakını, izzeti, şerefi en güzel şekilde anımsattığı için.
|