|
|
'Dinleniyorum' paranoyası
Ülkenin güvenliğinden sorumlu kurumlar, istediği an, istediği kişiyi, yatak odasına kadar izleyebilir, dinleyebilir mi? Gerek MİT, gerekse emniyet teşkilatının kuruluşunu düzenleyen yasalar bu kurumları istihbarat toplamakla görevli kılıyor. İstihbarat toplama görevi yapanlar, hangi koşullarda özel hayatlarımızı izleme hakkına sahip? (Onların gizli yönetmelikleri var!) Sadece 1999 yılında çıkarılan 4422 sayılı çıkar amaçlı suç örgütlerine yönelik yasa, emniyet teşkilatına mahkeme kararı olmak kaydıyla bu hakkı veriyor. (Eskiden yasal boşluğa rağmen telefon dinlemeleri DGM'nin onayı ile yapılıyordu. Şimdi Özel Yetkili Ceza Mahkemeleri'nden bu izin alınıyor.) Polis, çıkar amaçlı kurulan bir örgütü, terör örgütünü veya uyuşturucu tacirlerini dinleme hakkına sahip. Yasa, şuç işleyenlerin dinlenmesi için bir tarif yapmış. Suçu önlemek için gerçekleştirilen "önleme dinlemesi"nin ise hukuksal dayanağı yok. Alaattin Çakıcı'nın yurtdışına kaçışıyla başlayan olaylar zincirinde adı kamuoyuna yansıyan kişilerin telefonlarının, hukuka uygun dinlenip dinlenmediği ile neden ilgilenmiyoruz? Ayrıca hani hazırlık soruşturmaları gizliydi? Ortada tefrika haline gelen telefon konuşmaları, toplumda "telefonum dinleniyor" paranoyasını artırıyor. Böylece, totaliter bir rejimde yaşadığımız duygusu baskın hale geliyor. Bu durum, Yargıtay veya MİT'in yıpranmasından daha önemli değil mi? Ortaya çıkan her yolsuzlukta, yolsuzluğun boyutlarının kamu görevlilerine uzandığını tespit etmek işe yaramıyor. Çünkü her olaydan sonra kamuya daha fazla yetki veriyoruz. Hatta öylesine gözümüz dönüyor ki, "Hukuka aykırı yöntemle elde edilen delillerin mahkeme hükmüne esas olmasını" bile isteyebiliyoruz. Dün konuyu hukukçu Adem Sözüer ile konuştum: Sözüer'in verdiği örnek yeteri kadar açık: "Dinleme işlemi özel hayata müdahaledir. Müdahalenin hukuka uygun olması gerekir. Müdahalenin hangi şartlarda ve nasıl yapılacağı hukuk devletlerinde açık açık tarif edilmiştir. Örneğin Almanya'da önleme dinlemesini istihbarat teşkilatları yapar. Ancak her yıl, üç hakim, "dinlemenin" hukuka uygun yapılıp yapılmadığını inceler ve parlamentoya hesap verir. Türkiye'de ise ciddi ve sıkıntı yaratan yasal bir boşluk var." Bu ülkende yaşayanlar "devletin geleceği" için kendilerini dinlemeye karar verenlerin, hukuka uygun davranıp davranmadığı ve nasıl denetlendikleri hakkında fikir sahibi bile değil. Bu size yeteri kadar ürkütücü gelmiyor mu?
|