Yaşamak istiyoruz
Bana gönderilen duaları, sevgiyi, enerjiyi ve ışığı sizlerle birlikte büyütmeye hazırım. Yeter ki bunu daha büyük, daha pozitif bir enerjiye dönüştürelim. Çünkü biliyorum ki hâlâ hepimizin gerçekleşmesini istediğimiz umutlarımız var
Güzel bir cumartesi sabahından günaydın. Umarım herkes için yaşam; istediği akışta, sevdikleri ile birlikte, başarılarla dolu sağlıklı bir biçimde sürüyordur. Bu başlangıç biraz da bizim Türk Filmleri'ndeki gurbet mektupları gibi oldu biliyorum ama içimden gelen bu. Sonuçta paylaştığımız da içimizin sesi. Kendimi şımartılmış hissediyorum. Bu beni biraz da utandırıyor açıkçası. Ülkemizde kanser savaşçılarının sayısının her yıl yüzbin kişi olarak arttığını okudum geçenlerde. İşte bu kadar kişinin yaşam mücadelesi verdiği ortamda tek kanser hastası benmişim gibi muamele görmek haksızlık gibi geldi bana. Öncelikle bunu paylaşmalıyım beni okuyanlarla. Eğer sizlerden gönülsüzce böyle bir zaman ve duygu alışım olduysa tamamen isteğimin dışında. "Seve seve" diyenler içinse sağolun, yüreğinize sağlık. Bu endişemi paylaştığım yakınlarım benim aslında bir simge olduğumu düşünüyorlar. Bana gelen sevgi dolu enerjinin, Tanrı'nın duymasını dilediğim duaların aslında hepimize ait olduğunu söylüyorlar. Ben belki isim olarak biraz daha tanınan biri olduğum için simgeleşme durumumun olağanlığından söz ediyorlar. Bunun doğruluk payı olduğunu düşünmek beni mutlu ediyor. Ben aynı kaderi paylaştığım tüm insanlara seslenmek istiyorum; Biz yapmamız gerekenleri yapalım. Bize yardım edecek insanlar, şifa verecek ilaçlar illaki ortaya çıkacaklardır. Kendi adıma bana gönderilen duayı, sevgiyi, enerjiyi, ışığı sizlerle büyütmeye çok hevesliyim. Bu konuda sonsuz bir paylaşıma gönüllüyüm. Yeter ki bunu birlikte daha büyük, daha aydınlık, daha pozitif bir enerjiye dönüştürelim.
UMUTLARIMIZ HİÇ BİTMESİN Çünkü biliyorum ki hepimiz daha fazla yaşamak istiyoruz. Daha gerçekleşmesini görmek istediğimiz umutlarımız, rüyalarımız, bu dünyadan alacaklarımız var. Bunun için umut adımına gereksinmemiz var. Küçük de olsa bu ilk adımlar göreceksiniz bizi dilediğimiz noktaya doğru hızla götürecek. Hazır olduğunuzun o zaman farkına varacaksınız. Ve daha hızla sağlığınıza doğru, o ışığa doğru yol alacaksınız. Her adım bir öncekinden daha kolay olacak eminim. Hastaneden yaşamak zorunda olduğumuz gerçeğimizi de yanımıza alarak evimize döndük. Bu arada önce nazlandığım (başarıp başaramayacağımdan, baş ağrılarımın benim çalışmama engel olacağından korktuğum içindi bu nazlanma) sonra büyük bir istekle içinde yer aldığım "Bambaşka Biri" adlı TV programımızın da çekimleri sürüyordu. Önce Bircan'la paylaştık bu durumu. Yapımcı arkadaşa anlatmasını istedik. Vazgeçmeyi önerdik hatta. Fakat sevgili Fatih Aksoy'un yanıtı işimizin devam etmesini istediği yönündeydi. O yüzden çekime hız verdik. Amerika yolculuğu öncesi ne yapabiliyorsak yapmaktı niyetimiz. Aslında hiç de kolay olmadı. Ekip arkadaşlarım Hüseyin, Sibel, Meltem, ışık ve ses grubu herkes biliyorum ki beni yormamak için ellerinden geleni yaptı. Onlarla daha uzun soluklu işler yapmanın büyük bir keyif olacağına inanıyorum. Ama yine de yaşamımda hiç beklemediğim bir gerçekle karşılaştığımda psikolojik olarak huzurlu olamıyor insan. Yoksa "Bambaşka Biri"ne katacağım, ekleyeceğim o kadar çok şey vardı ki. Düşünsenize sizi ömür boyu rahatsız eden komplekslerinizden kurtuluyorsunuz. Umuyorum ve istiyorum ki yeni yayın döneminde bunu başarabilelim. Hastalığımı duyan (ki ilk anda onları üzmemek adına çok paylaşmak istemedim. Ama çok hızlı bir iletişim söz konusu oldu bu kez) tüm dostlarım bana değişik öneriler sunmaya çalıştılar. Herkes bir doktor ve hastane adı vermeye başladı. Alternatif tıp önerenler, olağanüstü sistemlerden söz edenler... Sönmez ise bürokratik sorunları çözmenin telaşı içindeydi. Pasaportları hazırlamış, hastane ve doktor randevularını almıştı. Prosedürü tamamlamak için birkaç güne gereksinmemiz vardı, hepsi o. Canım annem ile paylaşamıyordum bu durumu. O sıralar benim konuğumdu. Evdeki koşuşturmadan bir şeyler olduğunu seziyordu, ama adını koyamıyordu. Evdeki yardımcımı namaz kılarken ve sağlığım için sık sık Tanrı'ya dua ederken görüyordum. Dostluk ve sevgi çemberi içinde yaşanan her an öylesine büyük bir hazine ki o anı yaşarken hissettiklerin daha sonra o anı özlerken ve anımsarken çok daha değerli oluyor. O sıralar yaşam içinde çok realist olmasının yanı sıra enerji konusuna olan yaklaşımı ile beni şaşırtan Bircan hemen Anjelika Akbar'ı (değerli piyanistbesteci) aradı. "Bizim reiki'ye ihtiyacımız var hemen'' dedi. O da bizi Nilgün Hanım'a yönlendirdi. O gün için randevu aldık ve gittik. Üç kez gidişimizden birinde sevgili Hülya Koçyiğit de katıldı bize. Hep birlikte daha güçlü bir enerji oluşturduk sanıyorum. Nilgün Hanım beyaz parlak ışığımı bir kez daha bulmama yardım etti. Biliyorum ki buraya geldikten sonra da hiç elini çekmedi üzerimden.
OĞLUMU ÜZMEKTEN KORKTUM Bu arada İlker'i aradım birkaç kez. Önce "Merhaba, nasılsın oğlum'' diyebildim. Onu üzmekten korktuğum için hemen bahsedemedim hastalıktan. O belki böyle sık arayışımdan, belki sesimin tonundan bir şeyler hissedip, neler olduğunu sordu. "Önemli değil, vücudumda bazı değerlerle ilgili problemler var oğlum, onun için Amerika'ya geliyoruz'' dedim. "Hemen anne, hemen gelin. Bir gün bile geçirmeyin'' diye neredeyse yalvardı. Anne olmak, evladı tarafından sevilmek nasıl da bambaşka bir duygu. Ve son çekimlerimi tamamlayıp ertesi sabah Houston'a uçmak üzere dostlarımla vedalaştım. Uçağa bindiğim an bir koruma çemberi içinde olmanın huzuru içindeydim. Eline sıkı sıkı sarıldığım Sönmez'in elimi asla bırakmayacağını, omuzuna dayanmam için sonsuza dek bana verdiğini biliyordum. Doktorların üç ay diye koydukları zamanın hepsini kullanmadan geri döneceğime inanıyordum. Masmavi göklerde, kocaman bir kuşun kanadı altında uçarken hayal ettiğim şey, iyileşip tekrar sevdiklerimle beraber olmaktı.
|