|
|
|
|
Bir zamanlar trenleri çok sevmiştik
Cumhuriyet'in 10. yılının kutlandığı dönemlerde 10.Yıl Marşı'nda "Demir ağlarla ördük anayurdu dört baştan" diye övünülüyordu. O zamanlar demiryolculuk saygın bir meslekti. Demiryollarında çalışmak ise gurur kaynağı.
Tren dendiği zaman bizim coğrafyada orta yaşı devirmiş herkesin aklına ilk olarak "kara tren" gelir. Tren düdükleri kampana sesleri, kavuşmalardan daha çok ayrılıklar, bir daha görüp görmeyeceğini bilememenin getirdiği sıcak vedalaşmalar anlamına gelir çoğu zaman. Kara tren yavaş yavaş hareket eder. Beyaz mendiller önce havada son bir veda sözcüğü olarak sallanır, sonra usulca yanaklara süzülen gözyaşları silinir. Bu duyguları, bu atmosferi yaşamayanlar da mutlaka bir Yeşilçam melodramından bu görüntülere aşinadır. Yani boşuna değildir "Kara tren gecikir belki hiç gelmez/dağlarda salınırda derdimi bilmez/dumanın savurur halimi görmez/gam dolar yüreğim gözyaşım dinmez" diye türkülerin içinden trenlerin bolca geçmesi.
SANAYİ DEVRİMİNİN SİMGESİ Oysa "kara tren" sadece bize özgü değildir. Bir dönem komünizmin göstergesi, bugün ulaşım araçlarının en demokratiği sayılabilecek trenin çıkışında bolca acı ve gözyaşı vardır zaten. Sanayi devrimi dendiğinde gözümüzün önüne gelen fotoğrafta tren sesi ve lokomotifin dumanı hep bu nedenle baş köşeyi alır. Çünkü boşuna değildir dolu dizgin, dağları delerek, ovalara raylar döşeyerek ilerleyişi trenin. Asıl amacı hep "pazara" ulaşmak olmuştur. Önemli olan malın ve paranın dolaşımıdır hep.
İKİ FOTOĞRAF KARESİ Bu nedenle olsa gerek tren dendiğinde aklıma ilk olarak iki fotoğraf gelir. Birincisi 1960'lı yıllarda Türkiye'den Almanya'ya işçi akınının başladığı günlere aittir. İstasyonlarda Almanya'ya gidecek işçileri yolcu eden ailelerin siyah beyaz veda fotoğrafıdır bu. Edip Cansever "Mendilimde Kan Sesleri" şiirinde ne güzel anlatır: "...İşçiler/Almanya yolcusu işçiler/ kadınlar/kimi yolcu, kimi gurbet bekçisi/ellerinde bavullar, fileler/ kolonyolar, su şişeleri, paketler/onlar ki hepsi/ bir tutsak ağaç gibi yanlış yerlerde büyüyenler/Ah güzel Ahmet Abim benim/gördün mü bak/dağılmış pazar yerlerine benziyor şimdi istasyonlar/ve dağılmış pazar yerlerine memleket..." İkinci fotoğraf da ise 2. Dünya Savaşı'nda, Hitler faşizminin Avrupa'nın dörtbir yanından topladığı Yahudileri, Çingeneleri, Komünistleri, Eşcinselleri yok etmek için götürdüğü Auschwitz'e giden raylar vardır. Yani ölüm trenleri Yine de sevdik trenleri. Cumhuriyet'in ilk yıllarında sihirli bir sözcüğe dönüştü. Ülkeyi modernleştirmek, kalkındırmak isteyen genç cumhuriyet yöneticileri o zamanın ifadesiyle "Şimendifer siyaseti"ne büyük önem verdi. 1933'te Cumhuriyet'in 10. yılı kutlanıken 10.Yıl Marşı'nda "Demir ağlarla ördük anayurdu dört baştan" diye övünülüyordu. Demiryolculuk saygın bir meslekti. Demiryollarında çalışmak ise gurur kaynağı. Demiryolunun ücra köşelere ulaşması uygarlığın gelmesi demekti. Bu çoşku ağır ağır söndü. 1946 yılında Amerikan Marshall yardımı ile başlayan otoyolları politikası, demiryollarının "komünist" diye suçlanmasına kadar uzadı. Hiç "tutuklanmadı" ama hep "gözaltında" kaldı!. Bu nedenle olsa gerek "kara tren", yıllar içinde ancak "maviye" dönüşebildi. Yine de akşam Haydarpaşa Garı'ndan binip Mavi Trene, sabah gün ışırken Ankara'ya inmek iyi geldi çoğumuzun yüreğine. Bazen ısısı iyi ayarlanamayan kompartmanlarda soğuktan üşüsek, sıcaktan terlesek bile. Yine bu nedenle olsa gerek hızlandırılmış tren gündeme geldiğinde sevindik. Eski bir sevgiliyle yıllar sonra karşılaşıp, bakışmak gibiydi. Sıcak bir gülümseme, bir yürek kıpırtısı. Gel gör ki bir an gaflet ve delalet içine düşmüştük. Unutmuştuk bu ülkede uzun zamandır kısa yoldan köşe dönme zihniyetinin dal budak saldığını. Unutmuştuk Doğan görünümlü Şahin'leri. Yükseltilmiş apartmanları, cin olmadan adam çarpanları. Nükseden eski aşk, cin olmadan adam çarpan anlayışın, hızlı yerine hızlandırılmış treni pazarlayışındaki yanlışlığı görmemizi engelledi. Ve yine karardı eski aşk. Hızlandırılmış tren karardı. Kara tren yine uzun uzun çaldı düdüğünü, ölüme doğru. 36 canın ölümü karşısında artık Edip Cansever'in "Dağılmış pazar yerleri gibi istasyonlar" dizesi de kifayetsiz kalıyor. Üst üste çıkmış vagonlar, sıkışan insanlar, yakınlarını kaybedenlerin feryadı için ne denebilir ki Mendilimde kan sesleri'nden gayrı...
Metin Sever
|
|
|
|
|
|
|
|
|