El bombası ile atom
Dün Askeri Şura kararları ile ilgili haberlerin arasında kendine yer bulmaya çalışan bir iddia pek çok medya kuruluşunun iştahını kabarttı: -Generaller MHP'nin yolladığı mektubu iade ettiler.. Doğrusu aynı iddia beni de, şu an okuduğunuzdan çok daha farklı bir yazı yazma hazırlığına soktu.. Fakat ne yazık ki bu da yalandı!. İçinde gerçeğin kırıntısı bulunan bir yalan! ('Ne yazık ki' deyişim yalancı bir medya kuruluşunu, demokrasi ayıplısı şu veya bu siyasi partiden çok daha çürütücü bulmamdandır.) Bu iddia ile ilgili olarak sıcağı sıcağına aldığım ilk bilgiler yalanlayıcı nitelikteydi: -Adres değişikliği ve benzeri sebeplerle on-onbeş generalin mektubu geri gelmiştir, o kadar. Hemen Hürriyet'in internet sitesine girdim. Neden önce ve ille de Hürriyet'in?! Kendi çıkardığı gazetenin saygınlığını yok etme dehasına sahip Hürriyet mutfağı, bu konudaki ilk büyük yalanın kurgucusu olduğu için! Sitesi de, en azından şu satırları yazdığım dakikaya kadar gazetenin mutfağı ile aynı yolda: Büyük başlık 'Mektuplar adrese iade' şeklinde.. Üstünde de ayrıntı var: -313 General ve amiral MHP'nin AKP hükümetinin uyarılması yönünde kendilerine yolladığı mektubu önceki gün geri gönderdi.
*** Şu dakika itibariyle artık biliyorum ki bu generallerin birçoğu mektupları iade etmediği gibi çok da önemsemişler. Tekrarlamak durumundayım. Birçok general Bahçeli'nin hükümete yönelik eleştirilerini çok önemsemişler. Oysa ben pek önemsemiyorum.. Hatta, dörtbeş bin kişiyle beraber 313 generale de bu içerikte bir mektubun gönderilmesini pek sağlıklı bir siyasi girişim olarak da görmüyorum.. Sebebi, Bahçeli'den hoşlanmayışım değil, demokrasi anlayışım. Şahsen asgari takdir besleyebileceğim bir siyasi liderin önce kendi partisi içinde demokrasiyi samimiyetle kurumlaştırabilmesini farz görürüm. Eğer bugünkü Türkiye'de o lider, general ve amiraller de dahil herkese 'uyarı isteği' ile kitapçık gönderecekse bir fasıl da muhakkak üniversite hayatımızın ilkelliğine, YÖK kepazeliklerine ve kendisi gibi bu hükümetin de aciz kaldığı başörtüsü sorununa değinirdi. Derdim ne MHP, ne de Bahçeli. İnsanın kanıma dokunan, günümüzde toplumun vicdanı olması gereken medyanın iddialı bir üyesi tarafından sözde demokrasi adına yalana başvurulmasıdır. Bunu böyle algılamayan ve benim ideolojik kaygılarla MHP savunması yaptığıma hükmedenlere sözüm yok; çünkü sıkı bir Erdoğan'cı olan babam bile öyle sanıyor. Nedense toplumumuzda artık, sırf hakikat adına risk alarak söz söyleme ve tavır alma ahlakını yaşamaya çalışabilecek birilerinin bulunabileceği inancı yok denecek kadar kıt! Bu kıtlığa katlanacağım ama Allah'ın izniyle kalbim bozulmadıkça bu ahlakı yaşamaya ve yaşatmaya çalışmaktan vazgeçmeyeceğim.. Mağdur olduğuna inandığım takdirde, değil MHP'yi, onun tam karşıtı ideolojiye mensup şiddet eylemcisini bile savunmaya devam edeceğim. Bunu hep yaptığım için hiç kimseyi ve hiçbir eğilimi yüzdeyüz memnun edebilmiş değilim. Dolayısıyla arkasında belirli bir 'düşünce (?) paketi'nin fanatiklerinden oluşan okur ve hayran ordusu bulunan bir yazar değilim.
*** Leyla Zana'ların salıverilmesini memleket için hayırlı bir gelişme olarak gördüğümü söyleyip yazarken beni en fazla lanetleyenler de MHP'lerin arasındakilerdi.. Bunlardan bazıları öldüresiye kin de duyuyorlardı. Şimdi de MHP'ye hak etmediği bir yerden, hak edemeyeceği kadar aşırı bir suçlama yöneltilmesini eleştirdiğim için başkaları lanet okuyor. Oysa bu konuda yazıp söylediklerimle MHP'yi değil, medyayı kollamak istediğimi gören görüyor. İşte Hürriyet.. Benim gazetemin sadece rakibi değil, sahibi ve çalışanlarının büyük bölümü ile amansız düşmanı! Ama buna rağmen Hürriyet'in böylesine utanç verici yalan sabıkaları ile kirlenmesine sadece gazeteci olarak değil, vatandaş olarak çok üzülüyorum.. Sıradan birinin yalanı el bombasıdır, Hürriyet çapında bir gazetenin yalanı ise, hem kendisi, hem başkaları için, patladıktan sonra yıllar boyunca etkisi sürebilecek bir atom bombası..
|