|
|
|
|
|
|
Planlarınızı ertelemeyin yarın çok geç olabilir
Ercan Arıklı'yla yemek yiyecektik o akşam. "Bebeğim Lal'i ara, bize üç kişilik bir masa yapsın ama şöyle önden olsun" demişti. Maalesef buluşamadık.
Öyle bir hayat yaşıyorum ki cenneti de gördüm cehennemi de./ Öyle bir aşk yaşadım ki tutkuyu da gördüm, pes etmeyi de./ Bazıları seyrederken hayatı en önden, kendime bir sahne buldum oynadım./ Öyle bir rol vermişler ki okudum okudum anlamadım./ Kendi kendime konuştum bazen evimde, hem kızdım hem güldüm halime./ Sonra dedim ki söz ver kendine/ Denizleri seviyorsan dalgaları da seveceksin,/ Sevilmek istiyorsan önce sevmeyi bileceksin./ Uçmayı seviyorsan düşmeyi de bileceksin./ Korkarak yaşıyorsan yalnızca hayatı seyredersin./ Öyle bir hayat yaşadım ki son yolculukları erken tanıdım./ Öyle çok değerliymiş ki zaman hep acele etmem bundan anladım!!!" Ne güzel demiş değil mi "Nietzsche" amcam... Şimdi nereden çıktı cumartesi cumartesi bu felsefi durumlar, şişirme kadın bizi dediğinizi duyar gibiyim. Haklısınız ama ben bugün çekmecelerimi toplarken inanılmaz duygulandım. Çünkü bir bandanamı ararken "Ercan Arıklı'nın" kaza geçirdiği gün ceket cebinde taşıdığı o şık mendili geçti elime ve mendile dokunup bir daha hüngür hüngür ağladım. Ercan Arıklı benim eski patronumdu. Beni yazı yazmaya o ikna etmişti. Haftalık Dergisi çıkacağı zaman beni çağırmış ve insan sayfalarını yapmamı istemişti. Dergi çıkarken kavga dövüş, itiş kakış bol azarlı günler başlamıştı. O yaz ben erkek arkadaşı durumlarından her hafta sonu Bodrum'a gidiyordum. Cuma akşamüstü beni telefonla arayıp "Senin hafta sonu memuriyetin başlıyor, anlıyorum 'bebeğim' ama oralarda iyice bakın enteresan bir şeyler bulursan, enteresan tiplerle karşılaşırsan yaz emi" derdi. Ercan Abi'yi o kadar arıyorum ki çünkü bu camiada beni sürekli eleştiren, şunu yanlış yazdın, bu doğru diyen, imla hatalarımı bile düzelten tek insandı. O gittikten sonra kimse benimle o denli uğraşmadı. O yaşasaydı ben çok daha iyi bir gazeteci olabilirdim diye hayıflanıyorum hep. Ercan Abi kaza geçirdiği günden 3 gün önce onun çok uzun zamandır istediği bir buluşmayı yapmaya karar verdik. Kaza günü akşamı için yer ayırtmamı istedi. "Bebeğim Lal'i ara, bize buradan 3 kişilik (Ben, Ercan Bey ve Global Menkul Değerler'in ortağı İmregül Gencer) bir masa yapsın ama şöyle önden bir yer olsun" dedi. Ben de Lal'i arayıp o akşam için rezervasyon yaptırdım. O gün öğlen telefonla konuştuk, "Erken çıkacağım bir berber yapayım, yakışıklı olmam lazım" dedi. O gün yine çok şıktı ve bej pantolonun üstüne lacivert blazer ceketi ve cebinde bejli lacivertli ipek mendili vardı. "Ne güzel mendil, bayılıyorum" dedim o da "Kız, bu gece iyi geçerse söz sana vereceğim" dedi. Ben işten bir telefon edeyim bizi alacaklar mı, orada mı buluşacağız diye telefonunu çevirince cep telefonunu sekreteri açtı ve "Ayşecim ambulanstayız" dedi. Kendimi International'a attığımda herkes orada yaşlı gözlerle Ercan Abi için dua ediyordu. Derken bir görevli bana bir torba uzattı. Torbanın içinde o canım lacivert blazer'ın ameliyat için kestikleri parçası ve ipek mendil vardı. Lacivert ceketi haftalığın başındaki arkadaşım Özgür'e verdim, mendili de ben aldım. Mendili tutup ne olur Allahım ne olur diye dua ederken içerden çıkan doktor "MAALESEF" dedi. Evet maalesef artık Ercan Arıklı yoktu, maalesef bütün planları yarım kalmıştı. Maalesef o gece ayırttığı masa boş kaldı. Maalesef hayata yenik düşmüştü. İşte ben diyorum ki bu maalesefler hepimiz için geçerli... Bu nedenle hayatı yürüyerek değil koşarak yaşayalım. Çünkü zaman inanın çok değerli ve inanın tekrarı olmayan bir tek şey var, o da hayatınız. Dört elle sahip çıkın sevdiğiniz her şeye... Hele hele planlarınızı sakın ertelemeyin. Çünkü bazen "YARIN" olmayabilir ya da "YARIN" çok geç olabilir. Şişşt sana söylüyorum oğlum, al da oku şu yazıyı.
İlişki Cadısı AYŞE
|
|
|
|
|
|
|
|
|