Demiryolu kalmalı, Bakan gitmeli!
Önce sakin olmak... Sonra mutlaka öfkelenmek lazım. Sükunet, "demiryolu"na dair olmalı. Türkiye'de en azından yarım yüzyıllık demiryolu ihanetinin haini demiryolunun kendisi değildir. Akaryakıt, otomobil, kamyon, otobüs rantının heveskarlığı ile terk edilen demiryolunun kendisi, bir ulaşım, ulaştırma biçimi olarak geri değil... Geri olan; ilerleme, büyüme, kalkınma sarhoşluğu içinde onu boğan onca iktidardır, palazlanmak için karayoluna abanılmasını isteyen iş dünyasıdır. O yüzden, demirağlar palavradan ibaret kaldığı gibi, denizyolları da kısa süreli bir kredi yamyamlığının dışında boğulmuştur. Şu "kaza"ya rağmen, demiryolu milyon yolcu-km'de 2, karayolu ise 40 ölü ile uzanıp durur bu topraklarda. Öfkelenmeye gelince; Hükümet bunu fazlasıyla hak ediyor. Demiryolunu geliştirmek, ulaşımı hızlandırmak istedikleri için değil... Yahut Batı'da da rastlanan "kazalar"dan biri olduğu için değil. "Yalan"ın üstüne bindikleri... Siyasi gösteriş uğruna bu işi acele ve yalapşap yaptıkları... Uyarılara kulak tıkadıkları... Bile bile bir "kaza tuzağı" kurdukları... Ve çok fazla yalan söyledikleri için. Gazetecilerin sorularına "haddinizi bilin" diye öfkelenen Başbakan, bu tavrıyla ciddi bir kamuoyu öfkesini asıl kendisi hak ediyor. "Haddini bilmek", kendisini tepede, muktedir görenlere koşulsuz kuyruk sallamak değil; sorumlu, yetkili mevkilerde bulunanların, neye ehil olduklarını bilip bilmemelerine, bilimsel uyarılar varken her şeyi kendilerinin bildiğini zannetmemelerine dairdir. Hükümet ve uzantıları, bu meselede çok fazla yalan söylediler. Trenin hızından hız limitine... Makinist sorumluluğundan takdir-i ilahiye... Delil karartmadan kazanın sebeplerine kadar. Ortada, hız limitini aşıp raydan çıkan bir tren değil... Hükümetin ve Demiryolları'nın hız limitini zorlamasından ötürü trenden çıkan raylar var. Yaklaşık iki aydır, "acele tren"in üstlerine abanarak önce taciz ettiği, sonra zıvanadan çıkardığı, sessizce o basınca dayandıktan sonra inceldiği yerden kopan rayların isyanı var. "Acele ve ecele tren" o kaza saniyesinin kurbanı değil, bizzat kendisi suçun ve katliamın faili. Hükümet ve Demiryolları, bu "kendi kuyusunu kazan", onca insana hızlandırılmış ölüm tuzağı kuran trenin makinistleri olarak sorumlu. Raylara yalan döşedikleri için, hızlandırılmış yalanlarından ötürü. Makinist tutukluyken, ona gaz vermiş asıl başmakinistlerin, Ulaştırma Bakanı ile kankası Demiryolları Genel Müdürü'nün istifayı bile düşünmemeleri o öfkeyi fazlasıyla hak ediyor. Başbakan belki farkında değil ama, iktidarların da raylar gibi "kırılma noktaları" vardır. İnsan hayatları üstünde yalancılık ve pişkinlik bunlardan biridir. Vatandaşın vicdanında mahkumiyet böyle başlar. "Zoru görüp kaçmam" diye övünen Bakan'dan kaçmasını isteyen yok. Utanması, sorumluluğu üstlenip çekilerek hesap vermesi gerekiyor, o kadar! Demiryolu kalmalı. Sevilmeli, şefkat ve yatırım görmeli... Bakan ile müdürü gitmeli! "Acele-ecele tren"e ilk kalkış sinyalini veren Başbakan'ı şimdi bu "hareket memurluğu" bekliyor. Treni kaldırdığı gibi, bu utanç, cehalet ve yalan enkazını da kaldırmalı!
|