|
|
|
|
|
Ölümü gördüm
|
|
Savaş Ay Erzincan'da 26 kişinin can verdiği feci kazadan hemen sonra dehşeti yaşadı.
Tercan'daki manzara için dehşet tablosu desem cılız kalır. Ne tür bir araç olduğu bile belli olmayacak hale gelmiş bir TIR ile iskelet halinde bir otobüs. İki araç birbirine kaynamış adeta. Her yer kan deryası...
Dereye fırlamış bebek can verdi Kopmuş, her yere dağılmış organlar. Kurtulan olması bile mucize... Kazayı görüp yardıma koşan biri "El kadar bebeyi dere kıyısında ağlar bulduk karanlıkta. Kucaklarken iki cılız ses çıkardı, sonra ağzından kan geldi" diyor.
Sadece 6 ceset torbası çıktı Tercan Hastanesi'nde morg olmadığı için 26 ceset koridora serildi. 6 ceset torbası bulunabildi. Erzincan'dan istendi, gele gele 12 torba geldi. Saatler sonra 20 kadar ceset torbası Erzurum'dan temin edilebildi.
*** Ölüm adın kalleş olsun
Erzincan'da önceki gece çarpışan TIR ile otobüsün enkazından 26 ölü, 30 yaralı çıktı. Şerit ihlalinden doğan kazadan sonra olay yerine ilk gelenlerden biri Savaş Ay oldu. El kadar bebelerin ölümüne şahit olanlarla konuşan Ay, yaşanan çaresizliği de izledi.
Tunceli'deyiz... Munzur Festivali için gelmişiz ve şehir stadyumunda Belkıs Akkale konserini çekip görüntülemekteyiz. On binlerce kişinin uğultulu korosu yanık türkülere eşlik etmekte. Bir ara sahnenin arkasında, polislerin kümeleştiği yerde kıpırdanmalar görüyor oraya doğru seğirtiyorum. "Bir olay mı var acaba?.." Olay orada değilmiş. Polisleri harekete geçiren duydukları bir telsiz anonsu olmuş. 3 arpa boyu ötede. Yani Tunceli'ye 100-130 km filan kadar uzaktaki Tercan yakınında ağır bir kaza olmuş. "Ölü çokmuş" diyorlar... Az sonra acı bilanço belli oluyor. "Tam 19 ölü varmış daha da olurmuş'' diyorlar. Çünkü bir o kadar da ağır yaralı mevcutmuş. Daha durur muyum orada? Zabıtanın kamyonetine atladığım gibi doğruca şehir merkezine fırlıyorum. Kaldığım Demir Otel'in karşısı Barış Taksi durağı. Kısa bir pazarlık ve haydi kaza bölgesine gidelim diyorum genç taksiciye. Şoför bölgenin çocuğu. Diyor ki; "Abi bu saatte Pülümür yolundan geçmek akıllı işi değildir. Bir beklesen sabah gitsek." "Böyle bir haberi atlamaktan, geç gitmekten daha tehlikeli ne olabilir ki?" diye düşünüyorum? Tunceli Emniyet Müdürü haber almış gideceğimizi. Köprübaşı çıkışındaki kontrol noktasında bizi bekliyormuş meğer. O da uyarıyor sabah gitmemiz için. "Geçtiğimiz aylarda Vali Bey'e yaylım ateşi açıldı o yolda. Bir araç da havaya uçuruldu. Gitmesen bu saatte" diyor. Ama laf dinlemeyip yola çıktık 1.5 saat sonra da vardık olay yerine.
HER YAN KAN DERYASI Gördüğümüz manzara için dehşet tablosu desem cılız kalır. Ne tür bir araç olduğu bile belli olmayacak hale gelmiş bir TIR ve yarısı yenmiş balık iskeleti halinde son model bir otobüs. Her yan kan deryası. Kopmuş organlar, her yana dağılmış her bir şeyler... Kurtulan olması bile mucize. Çünkü iki araç çarpışmamış, birbirine kaynamış adeta. Jandarma birlikleri, sivil savunma kurtarma timleri dev ışıldakların aydınlığında pestile dönmüş kaportalar arasında canlı yaralı-ölü arıyor hâlâ. Bir onbaşı bağırarak uyarıyor; "Burada adam mı, ölümü biri var!.." Durumu görünce anlıyorum; "Adam mı, ölü mü?" deyişindeki şaşkınlığı. İçinizi burkmamak için tarifleyemeyeceğim haldeki cesedi çıkarıyorlar. "Bununla 26 ölü oldu" diyor bir üstteğmen ve bir süre sonra anlıyoruz ki bu son ceset TIR'ın içindeki 3 İranlı'dan birine ait... Olaydan hemen sonra durup yardıma koşan bir yurttaş bakın ne anlatıyor: "El kadar bebeyi aha da şu dere kıyısından ağlarken duyduk, bulduk karanlıkta. Hemen kucaklayıp yolun olduğu yere çıkardık, ama nafile. Tam asfalta vardığımızda böyle kesik kesik kuş gibi bir iki cılız ses çıkardı, ağzının kenarından kan geldi ve ruhunu teslim etti yavrucak.." Derken bir otobüs duruyor az ötemizde. Kaza yapan otobüsün bağlı olduğu firmadan, Iğdır Çağ Turizm'den o da. Şoförler ve muavinler koşuyorlar yanımıza. Aralarından biri dayanılmaz acılı bir sesle; "Kardeşim kardeşimin arabası aneey!.." diye kendini yerden yere atıyor. Daha sonra öğreniyoruz ki ölen şoförlerden birinin ağabeysi o.
REZALETLER ZİNCİRİ... Kaymakam, belediye reisi ve diğer yetkililerle birlikte hastaneye doğru yola çıkıyoruz. İşte orada o hastane koridorlarında hem hüzün hem utanç manzaraları karşılıyor bizi. İçim kaldırıp da anlatamayacağım için notlar halinde sunayım durumu izninizle. n Kazadan sonra tüm cesetler Tercan Devlet Hastanesi'ne getirildi. Morg olmadığı için 26 ceset koridora serildi. Bu arada Tercan'da ancak 6 adet ceset torbası bulunabildi. Erzincan'dan ceset torbası istendi. Koca Erzincan'dan da gele gele 12 tane torba geldi. 112 merkez sorumlusu kentte başka ceset torbası olmadığını söyledi. (Savcı 112 Erzincan'la ilgili soruşturma açacak...) Saatler sonra 20 kadar ceset torbası Erzurum'dan temin edildi. n Erzurum hastanelerinin morglarında toplam 6 cesetlik yer olduğu söylendi. Erzincan'da ise morglar vardı ama soğutmalarında problem vardı. n Cesetlerin kaldırıldığı Tercan Devlet Hastanesi Baş hekimi izindeydi. Yerine vekil olarak bakan doktor Serdar Çetinkaya ise Erzincan'a gitmek için geçen onlarca otobüs arasından bula bula bu otobüsü bulup bindi. Ağır yaralanan doktor Çetinkaya halen yoğun bakımda.
AKILLARA ZİYAN TABLO Sabahı ediyoruz orada bekleşerek. Gün ışıyınca yine kaza yerine gidiyor o akıllara ziyan tabloyu bir kez de gündüz gözüyle görüyoruz. Tekrar hastaneye döndüğümüzde otopsiler tamamlanmış, 5 ambulansa dörderli beşerli olarak taşınmakta cesetler. İstikametleri Erzincan. Askeri konvoy eşlik ediyor cenaze araçlarına. Biz daha önlerdeyiz. Olay mahallinin orada inip çektiğimiz fotoğrafların açısı korkunç bir gerçeğin kanıtları. Yolun solunda TIR ve otobüs enkazı, yolun sağında 5-6 saat önce o otobüslerde güle oynaya seyahat edenlerin cesetlerini taşıyan ambulanslar. Bu ne hazin, bu manasız, bu ne gaddar bir görüntü. İçimden yükselen ses bereket ki dudaklarıma vurup dökülmüyor. Çünkü şöyle diyor o iç sesi yüreğimin; Ölüm; adın kalleş olsun!.
|
|
|
|
|
|
|
|
|