Güvenliğin maliyeti
Güvenlik konusundaki araçlar ve mekanizmalar geliştikçe, dünya daha güvenli bir yer mi oluyor, yoksa her türlü güvenliğin çok kolay kırılganlaşıp, derin güvensizlikleri her an tetikleyebileceği bir yere mi dönüşüyor? Ya da adına güvenlik dediğimiz şey aslında bir tür "güvensizlikler dengesi" olarak mı çalışıyor. Bu sorulara nasıl yanıtlar bulursak bulalım, güvenliğin en gelişmiş araçlara sahip olduğu çağda, bunu korumak için daha yüksek maliyetleri her an ödemeye hazır olunması gerektiği çok açık ortada. Bu sadece ekonomik maliyet de değil, entelektüel ve siyasi maliyet çok daha fazla. Bu durumda barış içinde bir dünya ve daha güvenli bir gelecek için güvenliğin maliyetlerinin nasıl düşürüleceğini çok boyutlu olarak konuşmak gerekiyor. Bu da öncelikle siyasi boyutuyla ele alınması gereken bir iştir...
*** Demokratik rejimlerin demokratik olmayan rejimlere göre daha güvenli ilişkilerin zemini olduklarını biliyoruz. Demokratik rejimler, hem iç güvenlik maliyetlerini, hem de dış güvenlik maliyetlerini doğru bir şekilde kullanabiliyorlar. Silahsızlanma konusunda ciddi adımlar atılması henüz bir hayal gibi görülse bile, en azından demokratik rejimler halkın tüm kaynaklarının bir diktatörün hevesleri uğruna tüketilmesini önlüyor. Doğru kaynak kullanımı, güvenlik maliyetlerini sürekli olarak gündemde tutan bir "uyarıcı" görevi görüyor. Küresel düzeyde ise, güvenlik maliyetlerini azaltmanın yolu, güvenlik arayışlarının güvenlik pratiklerine "indirgenmesini" önlemekten geçmektedir. Güvenlik pratiklerini çok daha geniş bir çerçeve ile kuşatmak, ilkesel düzeyde donanımlı hale getirmek ve kurallar temelinde işleyen bir mekanizmanın eksenine yerleştirmek zorunludur.
*** Bugün NATO çerçevesinde konuştuklarımızı bu gündem maddeleri ile yoğurmak gerekmektedir. NATO gibi güvenlik örgütleri, etki ve işlevini çokça aşan bir boyutla çerçevelenmeden gerçek görevini de rasyonel biçimde yapamayacaktır. Bir askeri örgütün, Avrupa değerlerini korumak adına Avrupa dışına çıkmaya başlaması, ilk anda değerleri terörden korumak için doğru gözükebilir. Fakat her doğru, yanlıştan çok daha fazla irdelenmeyi gerektirir. Avrupanın temsil ettiği siyasi değerlerin korunması adına yapılacak şey, bu değerlerin evrensel boyuta ulaşmış olanlarını ve insanlık için genel prensip anlamına gelenlerini, herhangi bir kültürel ve coğrafi determinizme mahkum etmeden korumaktır. Bu değerleri dünyanın çeşitli bölgelerinde sivil yollarla yaygınlaştırmak esas olmalıdır. Bu değerleri korumak adına bir askeri örgütü öne çıkarmak, yani Avrupa değerlerini korumak adına Ortadoğu'ya odaklanmış bir NATO görüntüsü vermek, kötü bir "cepheleşmeye" yol vermek demektir. Oysa dünkü NATO belli değerleri temsil eden mekanizmaları korumak adına bir işlev üretiyordu. Bugün koruması gereken mekanizmaların ve kuralların yerine geçmiş bir NATO tam tersi tepkiler doğmasına yol açacaktır. Ortaya çıkacak cepheleşme de güvenliği artırmayacak, daha kırılgan hale getirecektir. Avrupa değerlerini korumak adına NATO'ya Ortadoğu'ya odaklanma görevi vermek isteyenler, o değerlerin evrensel boyutlarına zarar verdikleri gibi, ortaya çıkardıkları cepheleşme ile de güvenlik maliyetlerini artırmaktadırlar. Oysa doğru bir güvenlik felsefesi ile çerçevelenmiş NATO, bugün dünden daha çok lazımdır dünyaya... Unutulmamalıdır ki, "güvenlik felsefesi" ile öncelenmemiş bir güvenlik pratiği, hem çok maliyetli, hem de daha az güvenli bir yol anlamına gelmektedir...
|