kapat
   
SABAH Gazetesi
 
  » Yazarlar
    Günün İçinden
    Ekonomi
    Gündem
    Siyaset
    Dünya
    Spor
    Hava Durumu
    Sarı Sayfalar
    Ana Sayfa
    Dosyalar
    Arşiv
    Euro 2004
    Günaydın
    Televizyon
    Astroloji
    Magazin
    Sağlık
    Cumartesi
    Aktüel Pazar
    Otomobil
    Sinema
    Çizerler
Bizimcity
Sizinkiler
emedya.sabah.com.tr
Google
Google Arama
 
Gulse Birsel @ SABAH
 

Nişan başımla Topkapı Sarayı'ndayım!

Kıyafeti hallettik, ya saç? Hayatımın en ciddi saçımı yaptırmak için Ulus'taki Cozy'nin yolundayım. Havalı kuaförüm Ertan, şimdiye kadar bana muhtelif punk havalı modeller, dağınık ama toplu saçlar denemiş, onları teklif ediyor. "Yok" diyorum, "Bu sefer daha ağırbaşlı birşey lazım herhalde"! "Nişan başı mı yapalım yani?" diye sırıtıyor. Bense o güne kadar ne nişan başı, ne düğün başı, ya da herhangi bir "baş" ya da topuz yaptırmadığımı fark ediyorum. Düğün gününde bile, saçını "doğal olsun haaa" diye diye fönletip, makyajını kendisi yapıp giden biri olarak, Türk kadınlarının yüzkarasıyım. Ve fakat, o gün bu gündür diye düşünüp, şahane bir "baş" yaptırıyorum. Oradan kahküller, buradan perçemler, arkası kalıp gibi... Ertan intiharın eşiğinde! Aynaya bakıp, topuzum, siyah elbisem ve kırmızı rujumla, "Demek 40 yaşında böyle bir şey olacağım" diye düşünüyorum. Aniden küçük bir şokla "Sen zıpırın tekisin kimseyi kandıramazsın" diye bağıran bir görüntüyle karşılaşıyorum. Tamamen unutmuştum ama kolumda kocaman bir tatil dövmesi var! Şöyle bilezik gibi, kıvrımlı mıvrımlı. Git bir 'rock bar'da takıl kızım, senin Başbakan davetinde ne işin var, diye düşünüyorum. Çaresiz davetteki, yüzlerce insanın arasında tek dövmeli olarak, Türkiye'nin kültür mozaiğine katkıda bulunmak üzere, çantamı alıyorum ve yola çıkıyoruz. İstanbul, annemin anlattığı eski İstanbul tadında. "Bu Dolmabahçe'den beş dakikada bir araba geçerdi" der hep. Aynen öyle. Topkapı Sarayı'na doğru trafik sıkışıyor. Arka arkaya makam arabaları, ve bu arabalardan sarkan üçer dörder koruma! Trafik yavaşlayınca hemen arabadan atlayıp, yen tarafta, arabayı tutarak yürümeye başlıyorlar. Hepsi siyah takım elbiseli ve siyah güneş gözlüklü. Başka da güneş gözlüğü takan yok zaten. "24" dizisinde gibiyim!

N'ABER BAKANIM YA?
Davet Divan Meydanı'nda, ve oraya kadar, kırmızı halı üzerinde, uzun zevkli bir yürüyüş var. Her partide olduğu gibi girişte tanıdıklarla karşılaşıyoruz. Ali Babacan ve eşi efendim. Benim tanıdığım falan yok tabii, yine eş durumundan tanır gibi yapıyorum. Televizyondan tanıyorum, o! Bir de tabii, kumbaralar hakkında yazdığım yazıyla ilgili hayatımda beni ilk aratan Bakandır kendisi. Ve fakat bende iş yok! Protokol sohbetleri yapamıyorum. Mayam laubali galiba! Bakan "Evet o yazı, tasarruf alışkanlığını tekrar kazandırma açısından" falan diye güzel bir şeyler söylüyor. Ya ben ne diyorum? "Teşekkür ederim sayın Bakanım"? "Ben de o amaçla yazmıştım Ali Bey"? Hayır. Şöyle diyorum ağız alışkanlığıyla: "Ha evet, ee ne var ne yok?" Ne diyecek Bakan bu soruya karşılık? "İyidir be, büyüme yüksek çıktı, cool bi durum oldu yani" mi diyecek? Neyse ki Babacan'ın eşi Avrupa Yakası seyircilerinden, yol boyunca "beyler konuşurken", benim açımdan da durumu kurtaracak bir sohbet açılıyor böylece. Göründüğü kadarıyla, davette de bir kişiye yedi koruma falan düşüyor. Her milletten, telsizli, şüpheli bakışlı bir sürü adam ve kadın. Colin Powell'ı görüyorum. Sonra Condoleeza Rice'la birbirimize gülümsüyoruz. Başbakan, Bush ve diğer önemli misafirler tam saatinde gelip en öne oturmuşlar. Sonsuza kadar sürecek bir konser başlıyor! Konser boyunca ikram falan yok. Mehter, caz, klasik Türk sanat müziği, perküsyon, hatta halk türküleri, nefis müzik. Fakat susuzluktan ölüyorum. Diğer misafirleri de merak ediyorum. Konser saat ona doğru bitiyor, ve ben nişan başımın cazibesine rağmen bir yudum su alabilmiş değilim! Etraf Başbakan ve Bakan kaynıyor. Herkese "Eee, siz kız tarafı mısınız, erkek mi?" esprisini yapmaktan sıkılıp, yemeğe oturuyorum. Mönü nefis. Zannederim politikacılardan bir "muhit" yaptım kendime. Artık sık sık görüşürüz diye tahmin ediyorum! Fakat bundan sonraki davete mataramla gideceğim! Yalnız o sinir Bush beni görmezlikten geldi, iyice kıl oldum. Bir dahaki sefere ben de ona aynısını yapacağım, görür o gününü...

YAZARIN ÖNCEKİ YAZILARI
 Fransız Sokağı'nı teftiş ettim   / 11-07-2004
 Nazara inanmayın, nazarsız kalmayın!   / 10-07-2004
 Nazara geldik galiba...   / 10-07-2004
 Nişan başımla Topkapı Sarayı'ndayım!   / 04-07-2004
 Nişan başımla saraydayım   / 04-07-2004
 Başbakan'ın davetindeydim inanır mısınız?   / 03-07-2004
 Evde oturma önerileri   / 27-06-2004
 Eğleneceksin mecbursun!   / 26-06-2004
 Türk yaşam tarzının, tatil köyü kültürüne yansımaları!   / 20-06-2004
 Bir tatil köyünde işim ne?   / 20-06-2004
GÜLSE BİRSEL
Fransız Sokağı'nı teftiş ettim!
Otur oturduğun yerde...
AYŞE TÜTER
Mutfakta Lezzet Güneşi
Pizza hamuru
Büyük bir...
Diyabetlilere açık hava
Diyabetlilere açık hava
Diyabet hastalarının, artan sıcaklarda kalp ve damar sorunu...
Doğum sonrası depresyon
Doğum sonrası depresyon
Doğumdan sonraki 4-6 haftada yaşanan depresyon, anne...
 
    Günün İçinden | Yazarlar | Ekonomi | Gündem | Siyaset | Dünya | Televizyon | Hava Durumu
Spor | Günaydın | Kapak Güzeli | Astroloji | Magazin | Sağlık | Bizim City | Çizerler
Cumartesi | Aktüel Pazar | Sarı Sayfalar | Otomobil | Dosyalar
   
    Copyright © 2003, 2004 - Tüm hakları saklıdır.
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.