NATO: Açılımlar ve açmazlar
Dünya "güvenlik" ve "demokrasi" arasında doğru orantılı bir ilişki ürettiği her dönemde barışı korumayı başarmıştır. Güvenlik ve demokrasi arasında "çelişki" üretildiği dönemler ise kaosun egemen olduğu dönemlerdir. Demokrasinin, özgürlüğün ve insan haklarının güvenlik açısından zaaf oluşturduğunun düşünüldüğü dönemler, insanlığın kazanımlarından geriye düşülmesine yol açan olaylara yataklık etmiştir. En azından geçen yüzyılın son çeyreğinde demokratik rejimlerin güvenlik açısından en donanımlı rejimler olduğu kabul görmüştü. Bu nedenle demokrasi, sadece refah üretimi ve insan hakları boyutları açısından değil, güvenlik boyutu açısından da en elverişli rejim olarak öne çıkmaktaydı. 11 Eylül sonrasında ise demokrasiden geri adım atan, bunu da güvenlik gerekçesiyle temellendiren yaklaşımlar ileri sürülmeye başlandı. İnsanlık tarihinde defalarca tanık olduğumuz gibi, insanlığın birikimlerinin tehlikeye düşmesi de böyle ortaya çıktı. Güvenlik adına özgürlüklerden "taviz" verilebileceği şeklinde fikirler dillendirilmeye başlandı.
*** Birkaç gün sonra İstanbul'da yapılacak NATO Zirvesi pek çok açıdan önemli olmakla beraber, en çok da "güvenlik ve özgürlükler ilişkisi" bakımından önemli olacaktır. Bir güvenlik örgütü olan NATO'nun işlevinde oluşacak değişiklikler, demokrasi ve özgürlük paradigmasını da doğrudan etkileyecektir. En kaba şekilde söyleyecek olursak, NATO'nun "Avrupa'nın güvenliği için, Avrupa'nın dışına çıkacak olması" başlı başına ciddi etkiler yaratacaktır. Kuşkusuz NATO'nun "ABD'yi Avrupa'nın içinde, Almanya'yı yerinde ve Rusya'yı dışarıda tutmak" şeklinde tanımlanan geleneksel işlevi, Soğuk Savaş'ın sona ermesiyle çoktan aşılmıştı. Bu ara dönemde NATO geleneksel işlevini daha dinamik yollarla koruma yoluna gitti. Bir bakıma geleneksel işlevin dinamik aksesuarlarla donanmasıydı bu. Bugün ise bizzat işleve dönük ciddi paradigma değişiklikleri gündeme geliyor.
*** NATO'nun, Avrupa'yı korumak için Avrupa dışına çıkması, Ortadoğu bölgesine odaklanması ihtimalini güçlendirmektedir. Bu ise çok ciddi risk analizlerini zorunlu kılıyor. Çünkü Ortadoğu'da demokrasi dinamiklerinin nasıl güçlendirileceğinin tartışıldığı bir dönemde, güvenlik gücünün bölgeye aşırı odaklanması bir dizi sorunu beraberinde getirecektir. Büyük Ortadoğu ve Afrika girişimi söz konusu edilirken, bölgenin iç dinamiklerinden, her ülkenin özgünlüğünün dikkate alınması gerektiğinden ve sivil girişimlerin merkezi misyonundan bahsedildi çokça. Bunun dışındaki yaklaşımların sonuç almaktan öte, tam tersine etkiler yaratacağı dillendirildi. AB'nin bu konuda sağduyulu bir zihniyet duruşu içinde olması umut verici oldu. Şimdi ise NATO gibi bir güvenlik örgütünün Ortadoğu bölgesine ciddi bir ağırlıkla yerleşmesinden bahsediliyor. İki durum arasında "kökten çelişki" vardır. Güvenlik örgütü vasıtasıyla demokrasi ve özgürlük dinamiklerinin geliştirilmesi diye bir şey işin doğasına aykırıdır.
*** Dünya özgürlük ve hukuk gibi değerlerin yaygınlaşması için daha çok etkinlik üretmelidir. Fakat bu değerleri belli coğrafyalara ait sayarak, başka coğrafyaları güvenlik duvarlarıyla kuşatmak, "değerler arasında soğuk savaşı" tetiklemekten başka işe yaramaz. Demokrasiyi güçlendirmek, güvenlik örgütlerinin işi değildir.
|