İlk adım güvenlik felsefesi olmalıdır
İnsanın tarih içindeki yürüyüşünü biçimlendiren bazı temel ayrımlar vardır. Bunların en önemlilerinden biri, "kuralların belirlediği güvenlik" çerçevesi ile "güvenlik ihtiyaçlarının kurallara yön vermesi" arasındaki tercih noktasıdır. Sadece güçlü olanın güvenlik ihtiyaçlarına göre kurallar üretilmesi ve bu kuralların herkes için geçerli kılınmaya çalışılması, ilkel bir yaklaşım olarak değerlendirilmektedir. Sadece güçlü olanların değil, herkesin güvenliğinin gözetilmesi ve bunun belli kuralların şemsiyesi altında gerçekleşmesi "gerçek güvenlik" üretimidir. Aksi halde güçlü olanın da güvenliğinin hiçbir zaman tam garanti altında olamayacağını unutmamak gerekir. Yeni terörün karakterinin iki temel çizgisi buna daha çok dikkat edilmesi gerektiğini açıkça ortaya koymaktadır. Yeni terör, "küresel"dir ve "asimetrik"tir. Bu nedenle, hem dünyanın süper güçleriyle çatışabilecek organizasyona sahiptir, hem de devletlerin ve güvenlik örgütlerinin simetrik yapılanmasını etkisiz kılacak asimetrik bir fenomendir: Örgütlenme şeması ve felsefesi artık bilinen limitlerin dışındadır. Belli devletlerin himayesine ihtiyaç duymadan bir küresel güç olarak eylem yapabilmektedir. Gücünü, kuralsızlığın içinden üretilen kural koyma yeteneğinden almaktadır.
*** Bu terörle belli bir "güvenlik felsefesi" olmadan, sadece güce dayanan "güvenlik pratikleri"yle baş edilmesinde geç kalınmış bir noktadayız. Terörün zihinlerdeki altyapısını yıkmadan, sadece üst yapısal tedbirlerle sonuç almak imkansız hale gelmiştir. Irak'ta ortaya çıkan ve bazı koalisyon askerlerinin gerçekleştirdiği işkence uygulamaları terörün çevrede ve yoksulluk içinde yaşayan toplumların zihninde kendine yer bulmasına zemin oluşturan tipik bir örnektir. Bu işkence uygulamaları ilk ortaya çıktığı zaman, bunlar karşısında dünya vicdanını ikna edecek uygulamaların ortaya koyulması gerektiğini yazdık. Sorumluların cezalandırılmasından öte tüm insanlık vicdanı önünde özür dilenmesini gerektiren insanlık dışı uygulamalardı onlar. Bugüne kadar ise kimi spesifik cezalandırmaların ötesine geçilemedi. Dünya vicdanı karşısında sınıf geçilemedi... Öte yandan ise çeşitli terör grupları çeşitli ülkelere mensup masum rehineleri kaçırarak insanlığın utancı olacak şekilde öldürüyorlar. Üstelik bu vahşi eylemlerini koalisyon askerlerinin uygulamalarını bahane göstererek yapıyorlar. Din adına, koskoca bir dine ve medeniyete iftira atarak gerçekleştirilen rehine öldürme eylemleri, terörün asimetrik karakterini bir kere daha bütün vahşetiyle sergiliyor. Böylece tüm dünya, terörün, işkence ve rehine öldürme döngüsünü, bir Doğu- Batı çatışması gibi sunma çabası ile karşı karşıya bırakılmaya çalışılıyor. Terör kendi insanlık dışı eylemlerini değerler zeminine yaymaya çalışıyor. Bugün insanlığın direnmesi gereken tehlike budur. Eğer dünya sistemi, sadece güçlülerin güvenlik ihtiyaçlarına dayanan ya da sadece belli bir medeniyet havzasının korunmasını öngören bir güvenlik algısına mahkum olursa, terörün değerler zemininde cephe kazanacağı açıktır. Terör karşısında sadece güvenlik örgütlerinin etkinliğini artırmaya indirgenmiş bir çaba içinde kalınırsa, terörün istediği şekilde haklar ve özgürlükler zemini tahrip olacaktır.
*** Terörle fiziki mücadele her zaman sürecektir. Lakin esas olan terörü değerler zemininde mağlup etmek, değerler ve medeniyetler arasında fay kırığı oluşturarak cephe kazanma stratejisini boşa çıkarmaktır. Bunun için NATO ve benzeri örgütler düzeyinde güvenlik pratiklerini konuşmadan önce, dünyanın ihtiyacı olan güvenlik felsefesini konuşmak gerekir. Güç dizaynından önce yeni bir değerler dizaynına ihtiyaç olduğunu unutmamak gerekir. Terörün hedefi her zaman değerlerin unutulması ve kaba gücün hakim olmasıdır. Değerler dizaynını konuşmadan gücün yeniden örgütlenmesi ile sınırlı düzenlemeler yapmak, teröre verimli bir arazi vermek demektir.
|