|
|
Format delik deşik olunca
Türk izleyicisi "format" kelimesini müzik yarışmalarıyla tanıdı. Keşke tanımaz olaydı!
İKİ gündür telefonlarım susmuyor, mail box'ım dolup, taşıyor. Akademi Türkiye'nin son haftasında yaşanan olaylar, televizyon izleyicileri arasında genel bir memnuniyetsizlik yaratmış. İzleyiciler, Akademi Türkiye'nin saygınlığı ve yarışmanın adil seyri açısından endişe duyduklarını dile getiriyorlar. Aslında bunca tepkiye karşılık, "Bana ne? Ben sadece jüri üyesiyim. Yapım ve formatla ilgim yok" deyip geçebilirdim. Hatta "grubumuzun programıdır" diye düşünüp, görmezden gelebilirdim. Ama ne vicdanım, ne de daima önde tuttuğum gazetecilik ilkelerim bu konuyu "es geçmeye" el vermiyor. Zira bu yarışma iki hafta sonra bitecek. Ama Yüksel Aytuğ'un gazeteciliği, -Allah nasip ederse- bir ömür boyu devam edecek. Umarım birazdan yazacaklarım, yarışmanın bundan sonraki seyrini olumlu yönde değiştirmek adına dikkate alınır. Öncelikle şunu söylemeliyim ki, "yarışmanın formatı" uluslararası olmaktan çıkıp tamamen "ulusal" bir nitelik kazandı. Yani biz Akademi'yi "Türk usulü" yaşamaya ve yaşatmaya başladık. Zira İspanya'daki orijinal yarışmada bunların hiçbiri olmadı. Oylamanın ikinci güne sarkması, tek kelime ile hataydı. İkinci hata, kilitlenen oylama konusunda ne yapılacağını, başta sunucu Reha Muhtar olmak üzere kimsenin "tam olarak" bilmemesiydi. Bu kilitlenmeyi doğuran en büyük neden ise oy kullanan eğitmen kadrosunun 4 kişiden oluşmasıydı. Eğer eğitmenler 4 değil de 3 ya da 5 kişi olsalardı, eşitlik söz konusu olmayacak ve sorun, bunca spekülasyona yol açılmadan, kendiliğinden çözülecekti. Jüri üyesi Özdemir Erkan da sırf "kilidi açmak ve yarışmayı saatinde bitirmek adına" kararından dönmeyecekti. Barış'a ağzından düşürmediği "Islak Islak" şarkısının böylesine kritik bir günde verilmesi de kafalarda soru işaretleri doğurdu. Aslında durum, Özgür'e son günlerin hit şarkısı "Sonsuz Ol"un verilmesi ve performansı sırasında stüdyoya Yalın'ın girmesiyle dengelenmeye çalışıldıysa da Barış lehine gelişen avantajın önüne geçilemedi. Bu durumu gündeme getiren ve "şiddetle" eleştiren ise Akademi'nin Müzik Direktörü Osman İşmen'di. İşte bana asıl mantıksız gelen de buydu. Madem bu işler Osman İşmen hocadan soruluyor, o zaman duruma niye zamanında müdahale etmedi? Şarkıyı niçin değiştirmedi? Neden en başında değil de, "tekerlek kırıldıktan sonra" yol gösterme ihtiyacı duydu? Yok eğer bu konuda yetkili değilse, ya da yetkileri elinden alındıysa, o zaman niye "eğitmen" ve "müzik direktörü" olarak o koltuklarda puan veriyor? Bir gazeteci olarak öncelikli görevim sormak, sorgulamak ve gerçeklere ulaşmaktır. Aynı titizliği, adımın geçtiği yapımın ve yayının içinde yer alan herkesten beklemek de hakkımdır!
|