Açılamayan müzeler, hatalı restorasyonlar...
TURİZMİ ŞAHA KALDIRMAK MI?
Turizm sektörünün Arkeoloji Müzesi'ne olan ihtiyacının elzem olduğunu kültür bakanları bilmezse ne olur? Sizce bir arpa boyu yol kat eder miyiz? Düşünsenize, müzenin en önemli bölümlerinin kapalı olduğundan 9 yıl içinde görev yapan 9 kültür bakanının haberi yokmuş. Gazetelerde konu günlerdir işleniyor. 9 yılda 9 kez değişen kültür bakanlarına, Truva hazinelerinin yer aldığı Arkeoloji Müzesi'nin neden kapalı olduğunu sormuşlar. Hepsi de ağız birliği etmişcesine, "Benim önüme böyle bir konu gelmedi" demiş. Bunu duyunca ilk düşündüğüm şey, "Eyvah! Kültür Bakanlarımız demek ki Arkeoloji Müzesi'ni görmemiş bile!" oldu. Timurçin Savaş, Ercan Karakaş, İsmail Cem, Köksal Toptan, Agah Oktay Güner, İsmail Kahraman, İstemihan Talay, Suat Çağlayan ve Hüseyin Çelik... Şaka bir yana eminim içlerinden bazıları Arkeoloji Müzesi'ni görmüştür. Daha doğrusu umarım. Ne zaman kültür ve sanattan söz edilecek olsa ilk konuşulan Arkeoloji Müzesi'nin kapalı bölümleri oluyor ama en yetkili isimler konudan haberi dahi yok. Kendini müzeciliğe adayan Oya Eczacıbaşı'yla ne zaman bir araya gelsek, ağzımızdan çıkan ilk cümle, 'Hala açılmamış! Bekçi yokmuş!" oluyor. Konuyu gündeme getirecek yazılar da fayda etmiyor bazen. Kaş yapayım derken... Bu girişin bir sebebi var. Eurovision'un muhteşem gecesinde Türkiye tanıtımı yapılırken, sonlara doğru İshak Paşa Sarayı'nın görüntüleri ekrana yansıdı. Hani şu Ağrı Dağı'nın yakınında, Doğu Beyazıt'ta kartal yuvasını andıran saray. Tarihiyle ilgilenenler bilir. İnşaası tam 99 yıl sürerek 1784 yılında bitirilmiş. Gidenler bilir, bu güzelim saray ne yazık ki restorasyona yenildi. Tıpkı önceki gün Merkez Haber Ajansı'ndan Hüseyin Kaçar'ın, "Tarihi Diyarbakır Surları restorasyona yenildi" haberinde bildirdiği gibi. Turizmi şaha kaldıracak zengin tarihimizi ya kapalı kapılar ardında saklıyoruz, ya da düzeltip, koruyacağız diye yanlış restorasyonlarla feci bir şekilde sunuyoruz. İshak Paşa Sarayı'nı restore edilmiş haliyle geçen yıl gördüm. İçim acımıştı. Yanlış restorasyona nasıl kurban gittiğine ilişkin hikayeyi ise yeni öğrendim. Bilene teslim etmediler Cengiz Kabaoğlu'nu Magic Life'ın patronu Cem Kınay'ın Kapadokya'da yok olmak üzere olan tarihi bir mahalleyi hayata döndürecek Kayakapı projesini gezerken tanıdım. Türkiye'de eski eserlerin restorasyonunu yapma yeterliliğine sahip bir avuç insandan biri. Bugüne kadar 99 proje gerçekleştirmiş ve bunların 66'sı eski eserlerden oluşmuş. Fener Balat'ta sokakların restorasyonu, tamiri işini yapanlar arasında yer almış. Türk mimarisinin en güzel örneklerinden sayılan ve Türkistan, Selçuklu, Osmanlı mimari özelliklerini birleştiren İshak Paşa Sarayı'nı yıkılmaktan kurtarmak isteyen Kültür Bakanlığı vaktiyle restorasyon ve projelendirme çalışmasını Kabaoğlu'nun şirketi Kaba'ya vermiş. Proje bitince, ihale açan bakanlık, bir in- şaat şirketine yapım işini vermiş. Ancak ortaya çıkan sonuç büyük hayal kırıklığı. Cengiz Kabaoğlu, "İhale sisteminin yanlışlığından hep. Teknik açıdan yeterli olana değil, en ucuz yapana veriyorlardı. Oysa yurtdışında tarihi eserlerde ucuzluk değil, teknik yeterlilik esastır. Vahim bir onarım hatası yaptılar. Bir çok yerde taşları söküp yenileme yaptılar. Oysa gerek yoktu, malzeme orada duruyordu, sağlamlaştırmaları gerekirdi. Üstelik kullandıkları taş da uygun değil. Çimento kullanılmamalıydı. Şikayette bulunduk. Yapılanlar yanlıştır diye rapor yazdık. Soruşturma oldu, ama hiçbir şey çıkmadı" diyor. Kabaoğlu'na göre, hala İshak Paşa Sarayı restorasyonu yapılarak kurtarılabilir. Çünkü en azından ellerinde bütün taşların bilgisi, çizimi, ölçümü var. Ne yazık değil mi? Bu ülkenin en çok gelir getirecek kapılarından biri kültür turizmi. Ama yapılan yanlışların önü arkası kesilmiyor.
|