|
|
|
|
Batı'ya her gün çocuk suçlu ihraç ediyoruz
Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir: Nüfusun çoğu yoksulluk sınırının altında... Çocuk suçlu sayısı her gün artıyor. İstediğiniz kadar Ankara'da, İstanbul'da umut evleri açın, buraya el atmadan sorunu çözemezsiniz.
* Göreve geleli iki ay oldu. Bu süre içinde bu bölgenin geleceğine dair nasıl bir tablo gördünüz? 'Davulun sesi uzaktan hoş gelir' derler ya doğrusu biz bu atasözünün ötesinde bir durumla karşılaştık. Kentin sorunlarının ne kadar ağır olduğunu, bununla birlikte belediyemizin olanaklarının sınırlılığını gördük. Bunlar işin iki negatif boyutuydu ama pek çok şeyin de yapılacağı kanaatindeyim. Seçim çalışmalarına başlamadan önce de böyle düşünüyordum. Bu kentte çok şey yapılabilir. Yeter ki bunun başarılabileceğine dair bir inancınız olsun. Onun için ben her fırsatta derim ki inanç başarının yarısıdır.
* Merkezi yönetimle kuracağınız diyalog sizi hiç düşündürdü mü? Şöyle bir tezim var, aynı zamanda iddiam: Kapı bize kapatılırsa pencereden gireceğiz, pencere kapatılırsa bacadan... Hiçbir şart ve koşulda vazgeçmeyeceğiz. Kentte ve kentlide çok büyük beklenti, çok büyük umut var. Öbür tarafta ise kentin demokratik taleplerinin yaşam bulması için parlamentoda çoğunluğun düşünce tarzını temsil eden bir kitle yok. Dolayısıyla bu misyon da bizlere yüklenmiş durumda. Yük olabildiğince ağır yani! Ama ben mesafe katedebileceğimize inanıyorum.
* Hırslı ve iddialısınız... Evet! Aynı zamanda bu taleplerin doğruluğuna ve meşruluğuna inanıyorum. İnancım bir yönüyle oradan geliyor. Onun da ötesinde halkın çok büyük, çok güçlü desteği var. Türkiye'de siyasal atmosfere baktığımızda; Türkiye'nin demokrasi sorunu ve bu sorunun bir halkası olan Kürt sorunu konusunda çok ciddi önyargı oluşmuş. Bir güven sorunu, güven bunalımı yaşanmış. Güven bunalımının aşılması konusunda çaba sarf ediyorum ve emin olun kentte bir mesafe kat ettiğimi düşünüyorum. Şimdi bunu merkezi hükümete de yansıtmamız gerekiyor. Eğer bu güven bunalımını aşarsak hem yurttaşlarımızın kucaklaşmasını hem de muhalefetle iktidarın ortak paydalarda buluşmasını sağlayacağız. Diyarbakır'la Ankara yakınlaştıkça, Ankara'yla Brüksel'in o oranda yakınlaşacağına inanıyorum ben.
NÜFUSUN YÜZDE 70'İ İŞSİZ * On yıllık çatışma sürecinin ardından halkın sizden öncelikli talebi nedir şu anda; demokratik iyileştirmeler mi, belediye hizmeti mi? Ben Diyarbakır'ın talepleri arasında bir öncelik sonralık meselesi görmüyorum. Tüm talepleri acil gereksinimdir. Bu kentin şüphesiz ki demokrasi talebi, demokrasi standartlarının yükseltilmesi talebi var. Kültürel farklılığının kabülüne yönelik talebi var ama bununla birlikte yoksullukla mücadele konusunda ve istihdam alanlarının yaratılması konusunda da talebi var. Bütün bunların eşbaşlı görülmesi gerekli. Ancak hem teknik olarak hem sosyolojik olarak bir yerde toplumsal barış yoksa sizin yatırımdan bahsetmeniz mümkün değil. Bir yerde eğer güven ortamı yoksa yatırımcının gelip yatırım yapmasını beklemeniz mümkün değil. Yine bir yerde silahlar patlıyorsa, insanlar yaşamını yitiriyorsa orada turizmin canlanmasından bahsetmeniz akılcı değil. Belediyeden beklenilen tüm hizmetler boynumuzun borcu tabii ki. Ama yeterli mi? Hayır. Düşünün ki kent nüfusunun yüzde 70'i işsiz!
* İşsizlik sorunu Kürt sorunuyla mı bağlantılı? 'Şu anda kentin en büyük insan hakları ihlalleri sorunu nedir?' diye bana sorarsanız, 'yoksulluktur' derim. Peki yoksulluğu sağlayan nedir? 'Silahlı çatışma ortamıdır, geçmiş hükümetlerin yatırım yapmamasıdır' derim. Bugünle 99 öncesini mukayese ettiğimizde arada kıyaslanmayacak kadar pozitif bir gelişme var, kabul. Ancak bu mevcut durum ile olması gereken arasında hâlâ bir ikilem var; o da pişmanlık yasasında ısrar edilmesi! Yani insanların kabul edebilecekleri, alınlarına terörist damgası vurmayacağımız bir toplumsal sözleşme niteliğinde; bu insanların topluma entegrasyonunu sağlayan bir yasal düzenleme yapılmalıdır. Bu da aftır. Bu yapılsaydı, inanıyorum ki şu anda sizinle şimdi çok farklı konuları konuşuyor olacaktık. 60 yılın ihmali ve son 20 yıllık çatışma ortamının getirmiş olduğu bir yıkımı yaşadı bu bölge. Bir inşaa, bir restorasyon süreci başlatılmalıydı; iş imkânları yaratılmalıydı. Bu kadar büyük travma yaşamış bir topluluğun, nasıl oluyor da bugün ayakta durabildiğinin sırrını çözmüş değilim. Diyarbakır surları halen bu sırrı bizimle paylaşmış değil. Bu gerçekten sosyolojik olarak araştırılmalıdır.
* Nüfusun ne kadarı yoksulluk sınırının altında yaşıyor şu anda? Önemli bir kısmı! Bakın bu bir tehlikedir. Ben hani yaraların sarılmasından bahsederken, asla acıların yarıştırılması sürecinden bahsetmiyorum. Ben de bir yakınma psikolojisi de yok! Yani köylerimiz yakıldı, gözaltında kayıplar yaşandı, faili meçhul cinayetler yaşandı... Tamam ama bunlar çift taraflı yaşandı. Dolayısıyla bu acıları yarıştırmaktan vazgeçmeliyiz öncelikle. Ama sosyolojik gerçekliğimizi de önümüze koyarak bunların bir daha yaşanmaması için 'ne yapmamız gerekir' sorusuna akılcı bir yanıt vermemiz ve cevapları yaşama geçirmemiz gerekir. 1993'ten günümüze değin giderek yükselen bir ivmeyle çocuk yaşta suç işleme oranında bir yükseliş var Diyarbakır'da. Gidin İstanbul'a, Ankara'ya, İzmir'e; sokak çocukları gibi bir olgunun kökeninin nereye dayalı olduğunu bir sorun. Bir gerçekle karşılaşacaksınız.
* Bu bölgeye mi dayalı? Kesinlikle! Biz her gün çocuk yaşta suçlu ihraç ediyoruz Ankara, İstanbul, İzmir'e. Siz istediğiniz kadar İstanbul'da, Ankara'da, Bursa'da sokak çocukları için umut evleri oluşturun, çözemezsiniz. Çünkü her gün yenilerini ekliyoruz biz. Dolayısıyla buraya eğilmeniz lazım.
* Çözüm öneriniz nedir? Birincisi insanlarımızın birbirini vurmadığı, operasyonların olmadığı ve karşı taarruzların da olmadığı ortamın devam etmesi gerek. Yani çatışmanın başlamaması lazım. Bu sessizlik devam etmeli. İkincisi, çatışmasızlığı kalıcı barışa dönüştürecek yeni bir hukuksal düzenlemeye gidilmeli. Bunun yolu da kapsamı genişletilmiş genel aftır. Bununla birlikte bölgeye ekonomik ve sosyal olarak pozitif bir ayrımcılıkla yaklaşmayı başarmamız lazım.
ŞİRİN SEVER
|
|
|
|
|
|
|
|
|