Olimpiyad meşalesini taşıyacağım, acaba ağır mıdır?
Gönderdikleri formda soruyorlardı. Acaba hangisini tercih edersiniz? a) Koşu b) Hızlı yürüyüş c) Yürüyüş. Siz olsanız hangisini seçerdiniz? Cevap vermeden düşünün, işin içinde rezil olup karizmayı yerle bir etmek de var. Üstelik bir de meşale ağırsa...
Gözlerime inanamadım. Önümdeki kalın dosyanın en üstündeki kağıtta "İstanbul'da olimpiyad meşalesini taşıyan isimlerden biri olmanızı istiyoruz" yazıyordu. Olimpiyad, meşale, meşaleyi taşımak? Ben mi gerçekten? Nefesim kesildi. Hemen telefona sarıldım. Samsung firmasında karşıma çıkan ilk kişiye "Hemen hemen, kabul ediyorum. Nereyi imzalamam gerekir? Vazgeçmediniz değil mi, ben taşıyacağım..." demişim. Karşı tarafın iknası zor oldu.
"Biz kendi alanlarında, yaptıkları işlerde olimpiyad ruhunu zaten taşıyan kişilere davet gönderdik, sizi de görmek istiyoruz." Ben dinlemiyorum ki, hala ikna etmeye çabalıyorum. "Profesyonel olarak 8 yıl voleybol oynadım kulüplerde bunun etkisi yok mu?" "Hayır, yok". Telefonu kapadıktan sonra bir sürat, formları doldurdum. Şöyle bir soru vardı, Hangisini tercih edersiniz? a) Koşu b) Hızlı yürüyüş c) Yürüyüş Şimdi ne cevap verirsiniz? Koşu diyemezsiniz, haftada bir yüzmekle form tutulmaz, ya koşamazsam? Bir de üstüne üstlük işin ucunda rezil olup karizmayı yerle bir etmek var...
O şıkkı tabii ki eledim. Yürüyüş şıkkını da işaretlemedim, yaşımdan utandım. Yani 60-70 yaşında meşaleyi koşarak taşıyan biri olur da 30 yaşındaki ben yanında yürürsem epey komik bir görüntü çıkmaz mı? Ya karizma? En iyisi mi hızlı yürüyeyim. Ne demekse? Tabii o aralar bilmiyorum ki, meşaleyi sadece 400 metre taşıyacağım. O gün pek bir havalarda dolaştım. Öyle bir heyecanlıyım ki her karşılaştığım ve "Nasılsın?" diye sorana "İyiyim, ben meşaleyi taşıyorum biliyor musun?" diyeceğim. Demedim. Bir kocama söyledim. Yine hafif çapta bir alay bekliyordum hani "Sen nasıl koşacaksın" falan diye ama kısa bir yorum aldım. "Çok kıskandım" dedi. Benim kocam herhangi bir konuda ilk defa "Senin yerinde olmak isterdim, müthiş bir şey bu" diyor, düşünsenize...
***
Bir iki gün daha havalarda gezdikten sonra meşale mevzuunu unuttum. Taa ki sabahın köründe bir arkadaşım arayana kadar. "Kızım Olimpiyad'da meşale taşıyormuşsun da haberimiz yokmuş, Hürriyet'te okudum. Pes yani, niye söylemedin ki?" Gerçekten de Hürriyet'in spor sayfasında bir haber. Olimpiyad meşalesini taşıyacak bütün koşucuların listesini yayınlamışlar, ben de içindeyim. Sabahın körü arkadaşın dışında zaten arayan soran olmadı. Bir vurdumduymazlıktır sormayın. O gün gazetede Mehmet Barlas dışında konuyla ilgilenen de olmadı zaten. Barlas en az benim kadar heyecanlıydı. Kullandığı cümle, kötü giden günümde yüzümü güldürmeyi başardı. "Gurur duyuyorum seninle. Ne güzel bir onur bu senin için." Ve tabii ki Olimpiyad duayeni Cüneyt Koryürek aradı. Böyle bir şeyi atlaması mümkün mü? Hemen aradı. Bir de Ferzan Özpetek, "Sen de varmışsın gurupta, ben de varım, bir heyecanlıyım sorma" diye sımsıcak bir telefon...
"Peki meşalenin anlamı nedir? Ne zaman yandı, ne zaman sönecek?" diye soranlara kısaca anlatayım. Atina 2004 Olimpiyadı'nın meşalesinin ateşi 25 Mart tarihinde Yunanistan'ın antik Mora Yarımadası'nda Olimpia kasabasında yakıldı. Tiyatro sanatçısı Thaila Prokopiu ulu rahibeyi canlandırdı ve Apollon'a temsili olarak dünyanın barış içinde birleşmesinin sembolü olan meşaleyi yakması için yalvardı. Meşale 1 hafta Yunanistan'ı dolaştı ve 823 meşale taşıyıcısı tarafından taşındı. Meşale 4 haziranda dünya turuna çıkmaya hazırlanıyor. Aralarında İstanbul'un da olduğu 33 şehri gezecek meşale bu yıl ilk defa Afrika ve Güney Amerika'ya uğrayacak. Yani amaç dünya barışını sağlamak. Olimpiyad ruhunu dünyanın her tarafında hissettirmek.
***
Uzun lafın kısası, meşalenin İstanbul ayağı için Türkiye'den 125 kişi seçildi. Niye halktan birileri yok, çok elit bir liste olmuş tartışmaları süredursun listeye şöyle bir göz attım. Bir isim Viyolet Aroyo... Tanıdık mı? Yoo. Ee peki kim bu kadın? Viyolet Aroyo, yüksek hemşire. Annesi ve teyzelerini altı ay arayla meme kanserinden kaybetmiş. Kendisi de genç yaşında aynı hastalığa yakalanmış. Şimdi Türkiye Meme Vakfı Erken Teşhis Merkezi'nin gönüllülerinden. (Bu arada Samsung'a buradan binlerce teşekkür... 19 Mayıs, tatil falan dinlemeyip bana hemen randevu alabildikleri için.) Viyolet Aroyo ile tanıştıktan ve hikayesi kendi ağzından dinledikten sonra, "Meşaleyi taşıyanlarda halktan kimse yok" diye yazanlara tek bir sözüm var. Viyolet Aroyo halktan değilse kim halktır allahaşkına? Siz bakıyorsunuz ama görmüyorsunuz. Viyolet Aroyo harika bir kadın, kendisiyle barışık, sevgi dolu bir anne, tutkulu bir eş... Türkiye'de yılda meme kanserine yakalanan 30 bin kadından bir tanesi. Üstelik o bu hastalık yüzünden iki memesini birden kaybetmiş. Samsung bu ismi nereden mi bulmuş? Onun hikayesini röportajda okuyacaksınız. Viyolet Aroyo'nun yaşadıklarına inanamayacaksınız.
Not 1: Olimpiyad meşalesini nereden nereye taşıyacağız, eşofman mı şort mu giyeceğiz, 400 metre taşıdıktan sonra bir kenara çekilip lütfen bir daha diye ağlayacak mıyız gerçekten de bu detayları bilmiyorum. Öğrenir öğrenmez yazacağım. Tek bildiğim Temmuz 5'de prova, 6'sında ise asıl koşu var.
Not 2: Gözünüzü seveyim niye Olimpiyad kelimesini "d" ile yazdın, "t" ile yazılır diye mail atmayın. Daha önce yazdım, doğrusu "d" ile. Detay isteyen Cüneyt Koryürek'in Olimpiyad kitabını alıversin lütfen.
|