Yaşar Kemal'e, haddim olmayarak...
Sevgili Yaşar Ağabey; 40 yıl öncesine giden hatıralardan da güç alarak, ellerinle uçurtma yapıp gözlerini gökyüzüne, ufuklara, sonsuzluğa dikebilmesine yardım ettiğin "uçurtmacı çocuklar"dan biri olarak yazma cesareti buldum. Ve 40 yıldan beri, bir ağabeye, bir ustaya, sana, nasıl saygılı bir "sen" diyebilmişsem, "siz"in resmiyetine sığınmadım. Başka türlü de olabilirdi bu yazı, ama bu toprakların içtenliğini temsil ettiysen bunca sene, yine yaparsın diye umduğum için doğrudan sana hitap ettim. Yarın, dünyanın dört bir yanından gelmiş gazete sahipleri ve yöneticileri önünde özel bir konuşma yapacaksın. Bu çok önemli ve o kürsüyü sana verenler sağ olsunlar! Bundan ben de gurur duydum; o konuşmayı orada olup izleyebilmek de isterdim. Ne söyleyeceğini, nasıl söyleyeceğini elbette sen bilirsin. "İyi bilirsin" üstelik.
*** Hitap edeceğin örgüt, "dünyada basın özgürlüğünün korunması ve geliştirilmesi"ni temel ilke edindiğini beyan eder hep. Bu ülkeye karşı, senin de, başkalarının da, aslında hepimizin az çok payına düşmüş "düşünce ve ifade özgürlüğü" acılarından kalkarak "soğuk" önyargıları da olabilir... "Demokratikleşme haberleri" doğrultusunda, "sıcak" takdirleri de. Eminim, anlatacaksındır ki, bu ülke, bu konuda acılar biriktirdiği kadar, bir sürü bedel ödeyen kendi çocuklarıyla da akıl, vicdan, düşünce ve mücadele birikimine sahiptir. Sadece birilerinin bir gün nihayet "demokrat" oluvermesi ile "vitrin" düzeltmemiş, "imaj" cilalamamış, büyük medyasının "Avrupalı" olmaya karar vermesiyle "basın özgürlüğü" güzergahına girmemiş... Yarın o salonda olmayacak, öyle salonlara yanaştırılmayan binlerce isimli, isimsiz evladının çileleri, acıları ve inatlarıyla da bu yolu açmıştır. Eminim, orada asıl onların sesi olacaksın.
*** Eminim, biliyorsun; "Onların sesi olmak", bazılarının yabancı konuklara yapacakları bir "şov"un malzemesi olmamak, onlara bu ülkeden sunulacak bir "Türk lokumu" kalmamak manasına da gelir. Olmazsın, kalmazsın. Değil mi usta? Olmayacağını, kalmayacağını düşündüğüm için de... Eminim ki; Düşünce, ifade ve basın özgürlüklerinin, halkın doğru bilgi ve haber alma hakkının, eleştiri özgürlüğünün, basının iktidarları ve güçleri denetleme işlevinin; sadece birkaç anti-demokratik yasanın temizlenmesiyle sağlanamayacağı üstünde de durursun. Gazetecilerin örgütlenme özgürlüğünün olmadığı... Şimdi "basın özgürlüğü" cakası satan kimilerinin, bir iş güvencesi yasasına gazetecilerin sokulmaması için uğraştığı... Hakların kolaylıkla budanabildiği bir ülkede, kanunlar karşısında, kağıt üstünde var olan "basın özgürlüğü"nün "gazetecinin özgürlüğü" olamayacağını da anlatırsın. Bunların, köleleştirerek, kullaştırarak, gönüllü ya da zoraki zincirlere bağlayarak gazeteci vicdanını gasp ettiğini, demokrasiyi ve halkı vurduğunu da. Eminim ki; Bizzat bir kısım büyük medyanın, doğrudan düşünce, ifade ve basın özgürlüklerini açıkça ihlal eden bir kanunun çıkmasında nasıl ön ayak olabildiğini, iktidarlarla nasıl pazarlık yapabildiğini, bu amaçla gazetecileri, koca koca yazarları nasıl susturabildiğini hiç anlayamadığını söylersin. Sen Anadolulusun, bu toprakların sesisin, dobrasın. Ev sahipleri alınacakmış diye düşünmezsin, eminim. Eminim; gazeteciliğin, halkları ezen savaş ve işgal çığırtkanlığına alet edilmesine de iki çift sözün olur.
*** Sevgili Yaşar Ağabey; Maksadım, koskoca Yaşar Kemal'e neler söylemesi gerektiğini hatırlatmak olamaz elbette. Neleri söylemeyi unutursa, "Keşke o konuşmayı hiç yapmasaydı" diyeceğim ya, işte o yüzden!
|