Küçük hissedarın adı yok ama merkeze müdahale var
Geçmişte batan 22 banka var. Bunların dördü halka açık. Demirbank, Yaşarbank, Esbank ve Toprakbank'ta toplam 35 bin 241 borsa yatırımcısının 109 milyon 420 bin doları battı. "Hisse senedine yatırımın kaderi bu, şirket battı mı, hisselere yatırım yapan da batar?" denilebilir. Ama burada kazın ayağı öyle değil. Batan bu dört bankanın açıkladıkları son bilançolar herhangi bir zayıflığı ve batışı işaret etmiyordu. Zaten Bankalar Kanunu bankaların finansal yapılarının sağlıksızlığı hakkında kamuoyunu doğru bilgilendirmeye olanak tanımıyor. Bu konuda tek sorumlu BDDK. Sermaye piyasasının öncelikleri veya hisse senedi yatırımcıları bu kurumu ilgilendirmiyor. Geçmişte mağdur olan küçük banka hissedarları da bankaların batmış olduklarından dolayı değil, doğru bilgi almaları kanunla engellendiği için mağdur. Böyle bir sistem riski halen sermaye piyasasının en temel sorununu oluşturuyor. Piyasaya karşı güvensizliğin de en büyük nedenleri arasında yer alıyor. Kim banka hissesi alır?- Bankacılık için hazırlanan Kredi Kuruluşları Kanunu taslağında bu sorunun çözümü net bir şekilde getirilmeliydi. Kaldı ki, 1999 Haziran ayında yapılan kanun değişikliğine kadar banka küçük hissedarlarının böyle bir sorunu yoktu. Ancak beş yılda yapılan beş kanun değişikliğinde bu durum düzeltilmedi. Altıncısında da durum aynı. Bu konuda SPK'nın ve piyasanın ağırlık koymadığı söylenebilir. Ama BDDK'nın, hükümetlerin ve Meclis'in de konuya duyarlı olmadığı bir gerçek. Doğru çalışan bir sermaye piyasası sonuçta herkesin çıkarına. Başta da bankaların. Henüz sektörün yarısı halka açık sayılır. Diğer yarısı duruyor. Mevcut durumla banka hisselerini kimin satın alacağı, alırsa kaç paradan alacağı düşünülmeli. Bundan sonra banka hisselerini bugünkü hukuki durumla satın alacak yatırımcılar için de yapılacak bir şey olmaz. Çünkü banka hisselerini bu haliyle satın almanın riskleri tam olarak ortaya çıktı. Bundan sonra kimse "bilmiyordum" diyemez. Banka batışına son mu?- Yeni banka kanunu zor duruma düşen bankaya Merkez Bankası'nın kredi açmasını öngörüyor. Bizce 1999'daki Bankalar Kanunu değişikliğiyle sermaye piyasasının temeline nasıl dinamit konduysa, yeni taslak böyle yasalaştığı taktirde, aynı durum Merkez Bankası'nın bağımsızlığı ve enflasyonla mücadele için de söz konusu olacak. Dolayısıyla yeni banka veya özel finans kuruluşlarının zor duruma düşmesi gündeme geldikçe, yürütülmekte olan ekonomik programın da sonu olacak. İşin içine Merkez Bankası'nın zorla dahil edilmesi bundan sonra "banka batırılmayacak" anlamına gelir. Her ne kadar hükümet yeni bir banka yükü istemiyorsa da, iş o aşamaya geldiğinde, batışın ekonomiye getireceği maliyet çok daha fazla olacağından bu mekanizma çalışır. BDDK'nın isteğiyle Merkez Bankası'nın likiditeye sıkışan bir bankaya para vermesi, kendi isteğiyle kredi bankalara açmasına benzemez. Bu taslak böyle yasalaşırsa hükümet zora düşen bankalardan istediğini Merkez Bankası kaynaklarıyla kurtarır, istediğini batırır. Bu ciddi bir şekilde siyaseti bankacılığın içine çeker. Bu anlamda geçmişe döneriz. Yine de umudu kaybetmemek gerekir. Ne de olsa taslağı değiştirme ve revize etme olanağı hâlâ var. Sonuç- "Dünyaya ağlayarak geliyoruz diye bir ömür boyu ağlamak zorunda değiliz" Alfred Capus
|