|
|
|
|
|
Truva hazinesi nasıl kaçırıldı?
|
|
Nihayet bir filmle Truva'yı hatırladık ve kadrosuzluk yüzünden kapalı olan bu eşsiz medeniyetin kalıntılarını tekrar ziyarete açtık
Üzerinde oturduğumuz onlarca medeniyetin kimi zaman farkında bile değiliz. Onları korumak ve sahiplenmek konusunda Osmanlılar döneminden bu yana hiçbir çabayı gösteremedik. Bu yüzden bize ve başka medeniyetlere ait binlerce eseri başka ülkelerin müzelerinde görebiliyoruz. Truva, çok eski dönemlerin tarihi örnekleri kadar hazineleri ile önem taşıyor. Peki, Truva hazinelerini kim, nasıl kaçırdı? Sorunun cevabını Schliemann'dan alacağız. Schliemann'nın babası bir alkolikti. Yaşadığı hayata dayanamamış ve hem evden hem de sevdiği kızdan ayrılarak yeni bir hayata yelken açmıştı.
Sadece gemicilik değil, bakkal çıraklığına kadar uzanan bir yığın işe girip çıkmıştı. Ancak bu arada kültürünü de geliştiriyor, kültürler hakkında yeni bilgiler ediniyordu. Yaşı ilerledikçe, bilgi ve kültürü artmış, yedi dil birden öğrenmişti. Yunancaya ayrı bir önem veriyordu. Schliemann 33 yaşına geldiğinde hayli servet yapmış ve bu arada evlenmişti. Ancak macera ruhundaki ateş sönmemişti ve 1851 yılında Amerika'ya gidecekti. Herkesin altın madenleri aramaya koştuğu bu dönemlerde Schliemann da bu ortamdan payını almış ve ucuza kapattığı altın tozlarıyla bankacılıkta yükselmeye başlamıştı. Ancak onun hayalinde çocukluğundan bu yana Homer'in kitabında yazılı Truva şehrini kazılar yaparak ortaya çıkarmak. Bu amaçla araştırmalarını genişletmiş ve ikinci eşi Sofya ile Truva hayalini gerçekleştirmek çabasını başlatmıştı. Homer'in tarifine göre Truva'nın yerini tespit etmek için önce biri soğuk, diğeri sıcak iki menbaın yerini bulmak gerekiyordu.
Schliemann bu bilgiden yola çıkarak bulduğu ilk bölge Pınarbaşı olmuştu. Araştıran sadece Schliemann değildi. Bölgeye gelen diğer araştırmacılar Hisarlık Tepesi'nin Truva şehrinin kurulduğu yer olduğu konusunda birleşmişlerdi. 1868 yılında bir elinde Homer'in kitabı olduğu halde bölgeyi karış karış tetkik eden Schliemann, kazıya Hisarlık Tepesi'nden başlamadan önce Osmanlı Devleti'ne baş vurmuştu. Koşullara göre kazılardan çıkarılacak eserlerin değerleri tespit edilecek ve bir bölümü kendisine verilecekti. 1871 Eylül'ünde işçilerine tepenin kuzeye bakan sırtlarında 11 metre derinliğinde büyük bir çukur kazarak işe başlamışlardı. 200'e yakın Türk ve Yunan kazıcılarla yaz ortalarına doğru ilk kalıntılara ulaşılmıştı. Truva'nın daha derinlerde olduğuna emin olan Schliemann, bu arada sıtma hastalığına yakalanıyor ve araştırmalar bir süre duruyordu. Osmanlı 1873 yılının baharını yaşıyordu.
Yeniden başlayan kazıların başında Yorgo adında uzman bir Rum usta vardı. Ulaşılan kalıntılar elbette önemliydi. Fakat daha derinlere, daha ayrıntılara yol alıyor ve gerçek amacının ne olduğunu kendisi ve eşi Sofya biliyordu. Amaç Truva şehrine ve hazinelerine ulaşmaktı. Priam Sarayı olarak tespit edilen 8 metre yüksekliğindeki sarp duvarlara ulaştıklarında Schliemann'ın gözü duvarların dibinde güneş ışığı ile parlayan bir noktaya takılmıştı. Hazineye ulaştığını anlayan Schliemann, Sofya'ya dönmüş: "Sesini çıkarma, kimse burada ne yaptığımızı bilmemeli, sen şimdi eve koş ve büyük kırmızı şalı al ve buraya getir. Etrafa da bir bak, kimse olmasın. Bilhassa yetkili olarak gönderilen Türk'e bir şey sezdirmemeliyiz."
Anlaşılan Truva düşerken kral ailesinden biri hazineyi kaçırmak istemiş, kale kapısından çıkmadan ya öldürülmüş ya da yangından sağ çıkamamıştı. Sıra bulunan hazinenin eve nakledilmesine gelmişti. Schliemann çıkarıyor Sofya da onları şala sararak taşıyordu. Tüm hazine parça parça eve taşınmış ve bundan Osmanlı yetkililerinin haberi olmamıştı. Sırada hazinenin Türkiye'den gizlice kaçırmak vardı.
|
|
|
|
|
|
|
|
|