| |
Kendi kendine çelme takmak...
Önceki günkü Sabah gazetesinin ilk sayfasında, Anayasa Paketi'nin 'örnek ittifakla' kabul edildiği haberi vardı. AB'ye uyum çerçevesinde ikinci tur oylaması yapılan anayasa değişiklikleri Meclis'ten geçmişti. On maddelik paket CHP'nin bir madde dışındaki desteği ile referandum sınırının çok üzerinde bir oyla kabul edilmiş oluyordu. Anayasa değişiklikleri ile Türkiye, cumhuriyetin demokratikleştirilmesi açısından çok önemli bir adım daha attı ve Kopenhag Kriterleri'ne uyum sürecini yasal mevzuat açısından tamamladı. DGM'lerin kalktığı, askeri harcamaların Sayıştay tarafından denetleneceği, YÖK'teki asker üyenin üyeliğine son verildiği, kadın-erkek eşitliğinin kabul edildiği, çok önce yapılmış olması gereken bir dizi değişiklik AB sayesinde yapıldı. AB sürecindeki bu çabanın, toplumsal ortamı daha da rahatlatması, ekonomik beklentileri daha da umutlu hale getirmesi gerekir, değil mi? Ama nerede...
*** Aynı günkü gazetenin finans sayfasında, hükümetin AB konusundaki tavizsiz ve kararlı tutumuyla ters orantılı bir tablonun fotoğrafı vardı. "Ödemeler dengesinde kabus senaryosu doları 1.520'ye çıkardı" başlıklı haberin girişi şöyleydi: "Günlerdir gergin olan piyasaların ateşi YÖK yasa tasarısına Genelkurmay'ın verdiği tepkiyle yükseldi. Şubatta 2.8 milyar dolara ulaşarak patlayan cari açık rakamı da piyasayı karıştırdı. Üstelik iki ayda piyasalardan kaçan paranın tutarı 2.1 milyar dolara çıkınca piyasalar altüst oldu. Dolar 1 milyon 500 bin lirayı aşarak 1 milyon 520 bine dayandı. Bono faizi de yüzde 27'ye vurdu. YÖK tartışmasının yarattığı gerginlikle Türk tahvilleri değer yitirirken borsa yüzde 3.5 oranında düşerek 17 binde zor tutundu. En düşük 16 bin 899 puanı gören İMKB- 100 Endeksi kapanışta 17 bin 1 puan ile önceki günün 622 puan altına indi. Borsadaki sert düşüşte YÖK'le gerilen piyasalarda faizin ve doların sert çıkışlar yapması etkili oldu. IMF, faiz dışı fazla tartışmaları derken, endeksin haftalık değer kaybı da yüzde 5.6'ya ulaştı."
*** Anayasa değişiklikleri gibi çok daha zor ve radikal değişimi yapan AK Parti hükümeti YÖK konusundaki tutarsız dalgalanmaları nedeniyle denizi geçerken çayda boğuldu. Anayasa değişiklikleri, 12 Eylül askeri faşizminin 1982 Anayasası ile Türkiye'ye giydirdiği deli gömleğini parçalıyor. Halbuki YÖK de o deli gömleğinin önemli bir parçası. O parçayı da düzeltmek için Anayasa'nın 130 ve 131. maddelerini lağvetmek, mevcut yasayı yürürlükten kaldırmak ve üniversitelerin özerkliğini, özgürlüğünü ve üretkenliğini güvence altına alan evrensel düzenlemeleri kabul etmek gerekiyordu. AK Parti bu konudaki anayasa değişikliğini benimsemedi. Mevcut yasa üzerinde yapılan reform çalışması da, "iyi saatte olsunlar"ın son andaki baskısıyla rafa kondu. Geçtiğimiz cuma günü başbakanlıkta alelacele on bir maddelik düzenleme hazırlandı. Meslek liseleri katsayısı da ona eklendi. Ancak daha önceki yasa tasarısındaki reforma itiraz eden güç, bu sefer siyasete kamuoyu önünde itiraz etti. Hem AB sürecindeki demokratikleşen Türkiye imajını zedeledi, hem de sivil otoritenin askeri otorite üzerinde sahip olması gereken hakimiyetinin tartışmalı durumunu gözler önüne koydu. Demokratik bir ülkede asla yaşanmayacak olan bu garip gerginlik, kırılgan olan ekonomiyi de olumsuz etkiledi.
*** Hükümetin birinci önceliği AB'nin müzakere sürecini başlatmakken, hiçbir itiraza mahal vermeyecek bir düzenlemeyi gerçekleştirememesi ve kuşa dönmüş YÖK yasa tasarısına tartışma yaratacak katsayı maddesini eklemesi sonucunda kendi önceliğini zora soktu. Aynen, Meclis komisyonunda anayasa maddelerinin değişimi görüşülürken, kadınlar lehine "pozitif ayrımcılığa" hayır diyen milletvekillerinin, kadınlar nezdinde AK Parti'yi ciddi bir biçimde sorgulatmaları gibi... AK Parti, yerel seçimlerde oylarını genel seçimlere oranla bir buçuk milyon daha artırdı. Ancak evrensel özgürlüklere dayalı bir üniversite girişimini ilkesel bir bütünlük içinde ele alamadığı, kadın hakları konusunda yersiz ve anlamsız çıkışlar yaptığı için bu genişlemeyi daha derinlemesine sahiplenecek bir parti olarak gözükmedi.
*** Umarız siyasal beceriksizlik geçen haftada kalır. Hükümet başarıyla yürüttüğü AB önceliğine devam eder. Ekonominin kendi teknik zorluklarına ayrıca bir de güven bunalımı eklenmez. Anayasada çok önemli değişikliklerin yapıldığı böyle bir dönemde gereksiz gerginliklerle ülkeye irtifa kaybettirmenin anlamı yok çünkü...
|