| |
|
|
Tayyare günleri
Bir süre önce Attila İlhan, yanlış hatırlamıyorsam bir söyleşide şöyle dedi: "Siz eskiden Türkiye'de uçak üretildiğini biliyor musunuz?" Karşısındaki şaşkınlığını dile getirince de, o ünlü 'sen ne sanıyordun' manasına bir 'Yaaa' çekti! Havacılık uzmanı değilim. Ancak bu işte bir bit yeniği vardı. Sanki... "1930'larda Türkiye'de uçak endüstrisi vardı da... Sonra engellendi" gibi bir anlam çıkıyordu söyleşiden. Evet doğru biz uçak üretiyorduk. O halde buradaki 'bit yeniği' neydi? Yani olayın 'püf noktası' neredeydi?
Aradığım cevabı, Avni Okar'ın anılarında buldum: "Türkiye'de Tayyarecilik: 1910- 1924" (YKY) Avni Okar 1895'te Selanik'te doğar. Piyade subayı olur. 1917'de havacılığa geçer. 1950'de albayken emekliye ayrılır. 1962'de hayata gözlerini yumar. Dönemin hava kuvvetleri komutanı anılarını yazmasını isteyince de 1945'te bu kitap ortaya çıkar. Bakın Birinci Dünya Savaşı'ndaki durumu nasıl anlatmış Okar: "Büyük Harp esnasında Safraköy Tayyare İstasyonu'nda hemen hemen bütün kırım (onarım) ve revizyonları , o zamanın tayyarelerinin hemen hepsi ahşap olduğundan (büyük kırımları dahil) yapmak mümkündü. Hatta pervane imali de başlamıştı." 'Ahşap' kelimesine dikkat ettiniz mi? Yani... Uçak teknolojisi henüz geriyken biz de kendi uçağımızı (tabii motoru ithal) yapıyoruz. Ancak teknoloji ilerleyince bu mümkün olmuyor: Bilgi yetmiyor, sermaye yetmiyor, pazar yetmiyor... Ve birçok ülke gibi biz de uçakları mecburen dışarıdan satın alıyoruz. Özellikle askeri havacılığımızın ne zor şartlar altında geliştiğini, ne çok şehit verdiğimizi merak ediyorsanız Avni Okar'ın anılarını okuyun. Kısa ama çok çarpıcı.
|